Şimdi mevzuata girmeden bir kaç noktaya açıklık getirmek istiyorum ve bakalım „Ahlak“ kelimesi ne anlama geliyor:
Ahlak, kelimenin en dar anlamıyla, neyin doğru veya yanlış sayıldığı (sayılması gerektiği) ile ilgilenir. Terim genellikle kültürel, dinî, seküler ve felsefi topluluklar tarafından, insanların (subjektif olarak) çeşitli davranışlarının yanlış veya doğru oluşunu belirleyen bir yargı ve ilkeler sistemi kavramı ve/veya inancı için kullanılır.
Bu arada Türkçe'de etik ahlak sözcüğü ile eş anlamlı olarak da kullanıldiği için „etik“ kelimesinin de anlamina değinelim:
Etik, yanlışı doğrudan ayırabilmek amacıyla ahlâk kavramının doğasını anlamaya çalışır.
Etik terimi Yunanca ethos yani "töre" sözcüğünden türemiştir ve etiğin batı geleneği zaman zaman ahlâk felsefesi olarak da anılmıştır. Türkçe ahlâk bilimi olarak da anıldığı olmuştur.
Üstteki satırlardan anlaşılacağı gibi Etik ve Ahlak sözcüğünün anlamı farklıdır.
Etik daha çok ahlak üzerinde konuşur, sorgular, tartışır, düşünür, yargılar vs.
Şöyle de diyebiliriz: Ahlak doğru yada yanlış diye ayırır, yapılan bir davranış ya ahlaksız yada ahlaki bir davranıştır. Etik ise bir davranışın insanlara zarar vermeyecek şekilde ve çeşitli beklentileri ve görüşleri gözardı etmemek kaydıyla ortak bir nokta bulma açışından uygun yada uygun olmayışı ile ilgilenir.
Neticede "ahlak“ ve "etik“ kavramı çoğu zaman aynıymış gibi görülüyor ama ince ayrıntılar mevcut ve karıştırmamakta fayda var.
Bu konuyu [ 31.07.2009 ] tarihli „ Etik, ahlak ve zaman aşımı“ başlıklı makalemde ayrıntılı bir şekilde ele aldım.
Gelelim su soruya: Dinsizin ahlakı olur mu?
Şimdi insanlar inançlı ya da inançsız olsun; kanun ve yaşadığı toplumun değerleri onları bir asgari ahlaki davranışa zorlar ve muhtmelen bu da benimsenir. Vatandaş bunu benimsemez ise o zaman ya başı kanunla derde girer ya da toplumdan bir nevi dışlanır ve izole olur.
Şimdi dini inancı olmayan çoğu insanlar ölümden sonra perde kapanacağını ve hiç bir şekilde kimseye hesap vermeyeceğini var sayarlar. Muhtemelen bunların çoğu da dünyada var oluşlarını tamamen evrim teorisine bağlar.
Yaşam sürece davranışlarını hangi kriterlere göre sorgularlar onu ancak kendileri bilir. Büyüdüğü ve yetiştiği ya da kendilerine uygun gördükleri toplumun değerlerini de kriter olarak alıp onlara uyabilirler.
Ama toplumsal değerlerin çoğunun temelinde de o toplumun dini inancı ve temel değerleri yattığı için o zaman bu vatandaşlar farkına varmadan inançlı olmadığı halde dine ve temel değerlere de riayet etmiş olurlar.
Yani dinsiz biri bir nevi çevre baskısı ile ahlak kurallara uyum sağlayıp gerekli ahlak anlayışına sahip olabilir. Bu ahlaki anlayışın ama temeli muhtemelen zayıf ve dolaysıyla çok çabuk değişken olabilir. Bu vatandaş başka bir çevre yada toplum içine girdiği zaman ahlak anlayışı muhtemelen değişecek ve bu konuda tutarlı olmayacak. Böylece vatandaş ahlaki olmayan ortamlarda da ahlaki davranmamaya meğilli olabilir.
Neticede inancın verdiği ortak temel değerler benimsendiği ve onlara inanıldığı zaman ahlaki davranışların temeli de muhtemelen daha sağlamdır.
Bundan yola çıkarak inançlı olmayan insanların da gayet ahlaki olabileceği sonucuna varabiliriz. Yalnız – hani deriz ya: Allah’tan korkmuyor musun- Allah korkusu olmayan bir insan muhtemelen bazı durumlarda ahlak açısından gerekli riayeti göstermeyebilir.
Dolaysıyla ahlakın temeli burada çok önemli.
Gelelim ikinci soruya: Ahlaksızın dini olur mu?
Şimdi yaşadığı toplum ile ayni inancı paylaşan bir insan dinini yorumlarken günün şartlarına da riayet etmesi gerekiyor. Yorum hatasından dolayı bazi durumlarda bazi davranışlar toplumda değişen ahlaki anlayıştan dolayı ahlaka aykırıymış gibi gözükebilir. Bu da toplumun ahlak anlayışına aykırı davranışlarda bulunan bir insanın inancının yani dininin olabileceği anlamına geliyor.
Aynı şekilde yaşadığı toplum ile aynı inancı paylaşmayan bir insan kendi inancına göre hareket ettiği zaman bu yaşadığı toplumun ahlak anlayışına ters düşebilir. Bu vatandaşın ahlaktan yoksun biri olduğu anlamına gelmez.
Dolaysıyla burada da ahlaksızlığın temeli ve sebebi önemli.
Bu arada toplumlarda refah düzeyi yükseldikçe ahlakı değerlerden ve dinden uzaklaşma gerçekleşecektir. Dolaysıyla ahlak açısından erozyon tehlikesi mevcut olacak.
Türkiye şu anda ekonomik ve refah açısından en hızlı büyüyen ülkeler arasında ve bunun bedelini maalesef ahlaki ve dini açıdan zamanla ödeyebilir…
|