Uluslararası arenada Türkiye şamar oğlanı rolünü üstlenmekten ne bıktı ne de usandı.
Ama önce bir bakalım bu „şamar oğlanı” kavramı nereden geliyor:
Bu konuyla ilgili çeşitli rivayetler var ve Ekşi Sözlük’e bir göz atalım:
· Osmanlı saraylarında padişah kutsal yurttaşlar ise kul yani padişah'ın malı sayıldığından, padişahın oğluna yani veliahta ders veren öğretmenin ders sırasında ona kızdığı zamanlar onun yerine dayak atmak için kullanılan ve gerektiğinde dayakta atılan kişiye verilen ad.
· Ingilizcesi „whipping boy” olan deyimdir. Avrupa’da devrin adetlerine göre her prens, her saray mensubu çocuğu, mektebe bir yaşıtı ile gidiyordu. bu yaşıt öğrenci halktan olup, asil çocuk bir hata işlediği zaman, sopayı veya şamarı onun namına, halk çocuğunun yemesinden dolayı denmiştir.
· 16. ve 17. yüzyılda feodal düzenin tüm haşmetiyle hüküm sürdüğü zamanlarda üst sınıfa mensup kişilerin çocuklarının alt tabaka çocukları ile aynı okula gidip onların arasına karışmaları düşünülemezdi. Cocuk okula gitmiyorsa, okul çocuğa gelirdi. Nitekim öyle yapıldı. Devrin en önde gelen alimleri, öğretmenleri, profesörleri şatolara, malikanelere, konaklara asilzade çocuklarını eğitmeye geldiler.
Hiç bir imtiyazı olmayan alt tabakadan bir çocuk karın tokluğuna ders sırasında asilzade çocuğunun yanında hazır bulunuyor ve öğretmen çileden çıktığı zaman dayak yerdi ve ders bitince genellikle mutfakta aşçı yamağı olarak görevlendirilirdi.
Bu çocuklar ders sırasında hazır bulunduğu için bir şeyler öğrenip ileride dert çıkarmasından korkulduğu için özellikle sağır çocuklar seçildi bu göreve sağır çocuk bulunamadığı zaman ise sağlam bir çocuk sağır edilerek bu işe koşuldu. Sağır etme işlemi iki kulağa aynı anda avuçlar hafif çukurlaştırarak sert bir tokat atmak ve oluşan basınçla kulak zarı patlatılmak suretiyle yapılıyordu.
Bu üç rivayetin ortak bir noktası var: Asıl kızılan ve hedef olan kişi cezanladırılmıyor ve ona temsilen suçsuz olan ve kendini savunamayan bir kişi cezanlandırılıyor.
Türkiye ekonomi ve askeri güç olarak belirli bir noktaya gelse bile her iki konuda da „sözde asilzadelerin” gerisinde kalıyor ve etkisi sınırlı. Başka ülkeler bir takım şeylerde düğmeye basıyor ve Türkiye böbürlendikten sonra çoğu şeyleri kabullenmek zorunda kalıyor.
Ermeni soykırım yasası konusunda Fransa’ya karşı böbürlenildi ve ne oldu? Hiçbir şey olmadı. Yasa çıktı ve yolcu yoluna.
Israil konusunda ne oldu? Uluslararası sularda Türk vatandaşları katedildi ve sonuç malum. Kim takar Yalova Kaymakamını.
Libya konusunda ne oldu. Nato kapsamında Fransız uçakların Libya’yı bombalamasına müsade edildi ve Sarkozy Erdoğan’dan evvel oraya ayak bastı ve Libya Petrolünü cebe attı.
Bir Gazze ziyareti bile göze alınamadı.
Bu arada şunu da belirtmek lazım: Türkiye’nin işi kolay değil. Soğuk savaş döneminde batılı ülkelerin Türkiye’ye ihtiyacı vardı ve kukla gibi oynatılsa bile askerler kafaya alınmıştı ve „sözde asilzadeler” ne derse o yapılıyordu dolaysıyla pek şamara ihtiyaç yoktu.
Şu anda ama Türkiye bir araçtan ziyade bir rakip olarak görülüyor ve özellikle 11 Eylül saldırılardan sonra müslüman ülkelerin en gelişmişi ve öbür müslüman ülkelere örnek olan ya da olabilecek bir ülke olarak Türkiye şamar oğlanına çevrildi.
Yunanistan senelerce Avrupa Birliğini ekonomisi ile ilgili yanlış bilgilendirdi. Açıkça kasten kuralları ihlal etti ama yaptırım yok.
Fransa soykırım yasasını meclisten geçirdi ve bu hem kendi Anayasalarına hem de fikir özgürlüğüne aykırı.
Suriye kendi halkına ateş açıp vatandaşlarını öldürüyor.
Libya’ya keyfi müdahale eden gruplar ortada yok.
Güney Kıbrıs uluslararası anlaşmalara aykırı Akdenizde gaz ve petrol arıyor ve kendi başına pazarlamaya kalkıyor. Kim kime dum duma.
„Sözde asilzadeler” Türkiye’yi şamar oğlanına çevirerek hem kendi aralarındaki problemleri ilgi odağından çıkmasını sağlıyor hem de refah paylaşımını engelleyip Türkiye üzerinden müslüman ülkelerine hadlerini bildirmeyi amaçlıyorlar.
Üstte belirtilen rivayetlerde de şamar oğlanların ders sırasında hazır bulunduğu için bir şeyler öğrenip ileride dert çıkarmasından korkulduğu belirtilmişti. Bunun gerçekleşmemesi için de bir takım önlemler alınıyordu. Işte ta Inönü zamanında neden uçak fabrikalarımız kapatıldığı ve her teknoloji açılım „sözde asilzadeler” tarafından engellendiğini anlamıştırsınız.
Şu anda Türkiye bir yerli araba yapacak teknolojiye bile sahip değil.
Bu konuya 21.01.2011 tarihli “Teknolojik olarak yapmak biraz imkan dışımış…“ ve 28.07.2011 tarihli “Koç Holding- Kuzusuna kıymayan kebap yiyemez…“yazılarımda değinmiştim.
Aynı şekilde Güneydoğu’daki sorunlar da Türkiye’yi meşgul ediyor ve ülkenin daha hızlı kalkınmasını engelliyor.
Ah benim şamar oğlanım, anlaşılan sen daha çok dayak yiyeceksin...
|