Yandaşlarınızın ve yakınlarınızın önünde ağzınızı açıp gözünüzü yumuyor, bağırıp çağırarak konumunuzdan beklenmeyen sözlerle karşıt saydığınız herkese saldırıyorsunuz. Gerçekleri tersine çeviriyor, işinize geldiği biçimde açıklamalarla sorunu savuşturduğunuzu sanıyorsunuz. Herkesin sizi sevmesi, sayması, beğenmesi, dinlemesi, her söylediğinizi onaylayıp uygulaması beklenemez ve istenemez.
.
Kendi geçmişinizi unutup ülkenin geçmişini karalıyor, devlet kurucularını açık-kapalı kötülemekten geri kalmıyorsunuz. İşinize gelince dün eleştirdiklerinizi bugün avucunuzun içinde bilerek övüyor, koruyor, savunuyor, onlara dokundurmuyor, dalgaların dışında tutturuyorsunuz.
.
Eleştirilere katlanamıyor, çirkin benzetmeler, duyulmaması gereken sözcüklerle eleştirenleri hedef gösteriyor, yargı kararıyla saptanmışçasına suçlu ve cezalı ilan ediyorsunuz. Ama adamlarınızın yargıdan kurtarılmaları için her yolu deniyorsunuz. Suç işlediklerine ilişkin güçlü deliller olanların hukuk kullanılarak salıverilmelerini, dosyalarının mahkeme mahkeme dolaşmasını, kiminin de zamanaşımına uğratılmasını gülerek izliyorsunuz.
Başkalarına yaraşır gördüğünüz şeylere karşılık başkaları da onları ve daha sert türlerini size yaraşır bulursa bir şey söylemek hakkınız olmaz. Toplumsal barışın, ulusal dayanışmanın, kimi ilke, kavram ve kurumların bozulması gibi dilimizin de bozulmasına, ahlakın da bozulmasına neden olduğunuzun ayırdında olmayacak ölçüde kendinizi unutuyorsunuz.
Ülke içinde “Sizden-bizden” ayrımını giderek keskinleştirdiğiniz yetmiyormuş gibi bir de mezhep ayrımına giderek ulusu bölmek isteyenlerle birleşiyorsunuz.
Bununla da kalmayıp komşu ülkelerin inanç ayrımına dayalı yönetimlerinden kendinize yakın bulduklarınızı destekliyor, uzak saydıklarınızın içişlerine bahanelerle karışıyor, dolaylı da olsa savaş tehlikelerini çağrıştırıyorsunuz. Hukuk dışı kuruluşlarla görüşmelerinizin yakınmaları yaygınlaşıyor.
Üniversiteler, yargı kuruluşları, vakıflar, dernekler büyük çoğunluğuyla size ayak uydururken askerleri güçsüz, etkisiz duruma getirecek olumsuz uygulamalardan vazgeçmiyor, canlarını adayarak terörle savaşanların karanlıkta kalmasına gönlünüz razı oluyor, terörle yol almak isteyenlerin öneri ve tehditlerine sözden başka bir şey yapmıyorsunuz. Kentlere inen terörün kaynağı Kandil’e yumruk vuramıyor, dış bağlantılarını önleyemiyorsunuz.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesine sahip çıkmıyor, zamanın ağır koşullarında ülkeyi ateşten kurtaran Üsmet ÜNÖNÜ’ye çatarak sempati ve oy toplamayı yeğliyorsunuz.
ATATÜRK’e saygıyla bağdaşmayan olaylara seyirci kalıyor, unutulması, ilkelerinin yıkılması için yapılanlara seyirci kalıyor, hatta olanaklar hazırlıyor, destekliyorsunuz.
Anayasa’ya göre vatandaşlık bağıyla Türk olmanıza ve Türk Milleti önünde andiçmenize karşın milletin adını vermeden konuşmalarınızı sürdürüyor, size oy vermeyenleri milletten saymıyorsunuz.
Anayasa’yı yenilemek için yürütülen çalışmaları 12 Eylül 2010 değişikliğini kırmızı çizgiler ilan ederek sınırlıyor, devletin niteliklerini de içeren değişmesi önerilemez kuralların korunacağına ilişkin inanılır bir söz söylemiyorsunuz.
Herkesi küçümsüyor, kendini her şeyi herkesten iyi bilen, her sözü ayet gibi dinlenecek, her yaptığı alkışlanacak, bastığı toprak öpülecek biri olarak kabul ettirme direnci içinde görünüyor, anlaşmazlıkları karşınızdakilere yüklüyorsunuz.
Padişah benzetmeleri özendiriyor mu bilinmez. Ama peygamber misiniz? Sultan mısınız? Diktatör müsünüz? Nesiniz, kimlersiniz? Eğitim-öğretiminizle, deneyimlerinizle, niteliklerinizle yurttaşlardan üstünlüğünüz ne? Nasıl “dünyanın en seçkin kişileri” oluyorsunuz? Ünsanlar akçalı varlıklarıyla mı, mevki-makamlarıyla mı, insanlık değerleriyle mi seçkin olurlar?
Kendinizi Atatürk ve arkadaşlarıyla karşılaştırıp halkın babası görmekten kaçınınız. Erişilmesi olanaksız düzey için boşuna çabalamak, başkalarını suçlayıp kendini överek öne çıkarmak kimseye yarar getirmez ve kimseyi büyük yapmaz. Yurttaşların telefonla konuşmaktan çekindiği, yandaş olmayan gazetecilerin baskılar altında olduğu, muhalefet milletvekillerinin tutuklu bulunduğu ülkede kimse demokrasinin aydınlığını yaşayamaz. Yalanla değil demokrasi, hiçbir şey olmaz. Yalakalığı belirgin medya ve iktidar olmak için birbirine sarılan şeriatçı gruplara asla güvenmeyiniz. Lütfen kendinize geliniz. Ağzınızdan çıkanları kulaklarınız duysun. Tutumlarınız asla “muhafazakar demokratlık”la bağdaşmıyor, kötü örnek oluyor, insanlarımızın terbiyesini bozuyorsunuz.
|