Yerel seçimler öncesinde pek azı olumlu, çoğu olumsuz bir devingenlik ülke düzeyinde belirgin biçimde sürüyor. Oy toplamak için her yola başvurmayı geçerli sayan, ilkeli olmayı, kararlı yürümeyi gerek görmeyen siyasetçiler yüzünden siyasal ahlâk her geçen gün bozuluyor. Dahası, liderlere yaranmak için gerilemeyi, dönekliği, hattâ sapkınlığı savunan yardakçılar türedi. Siyasal yönden çok eleştirilecek durumlar ve tutumlar sayfalar tutar. Geçmişlerini yadsıyanlar, geleceklerini düşünmeyenler, oy’un her şey demek olmadığını bilmek istemeyenler yetki gücüyle konuşup koşturuyor, kuyrukluğu içine sindirenler de onların peşinde sürükleniyor. Özellikle Türkiye’nin kurtuluş ve kuruluş felsefesini unutanlar, oy gelmeyeceğini bile bile eleştirip kınadıkları tutumları yeğleyenler, adaylık nedeniyle parti değiştirenlerin önceki çizgilerini hiçe sayıp partilerine alıp aday gösterenler, armağan-yardım paketlerine oylarını verenler oldukça bağımsızlık, özgürlük, egemenlik, aydınlanma, onur nedir bilmeyenler, yurttaşlık bilincinden yoksun olanlar bulundukça kim, neyi, nasıl kurtarır ve kotarır? Doğrular, iyiler, uygunlar egemen olmadıkça gelecek nasıl aydınlık olabilir? Müsamere biçimindeki çıkışları, adayların birbirlerine çıkışmalarını, liderlerin söylemlerini izleyenlerin umutlu olması beklenebilir mi? Geleceğe ilişkin genelde mutluluk verecek iyi bir gelişmeyi, düzelmeyi ortaya koyan, gerçekçi bir tasarımı olan var mı? Lâf, lâf, lâf… Seçmeni etkileyecek bir rüzgâr, bir coşku yok.
Büyük bir kesimi terör aygıtı gibi çalışan medyanın yasal işlemlerin gizli yanlarını yaymaları bir yana özel yaşamı, onuru gözardı eden sorumsuzluğu izlenmiyor. Kendi aralarındaki düzmece yazıları belge olarak gösterip yalanla saldıran sapkınlar ellerini kollarını sallayarak dolaşıyor. Yolsuzluk söylentilerinin arkası kesilmiyor. Yargısal işlemlere ilişkin yakınmalar da birbirine ekleniyor. Güneydoğuda kalkışma olayları seçimler nedeniyle artıyor. Terör örgütü başını öven konuşmalar Diyarbakır, Mersin, Batman taşkınlıkları, DTP’lilerin kışkırtmaları, çocukları öne alıp yürüyüşler, kolluk güçlerine saldırılar, iktidar güvencesinde Anayasa’yı yok sayarak TBMM’nde Türkçeden başka dille konuşma yapmaya hazırlananlar, İstanbul’da taşıtları kundaklayanlar polisle köşe kapmaca oynarken, görevinde teröre karşı canı dişinde çalışanlar birer ikişer gözaltına alınıp tutuklanınca kamuoyunun endişesi artıyor. Başbakan Yardımcısı ve Hükûmet sözcüsü de gizlilik kuralını dinlemeyenleri bir yıl sonra eleştiriyor. Sonra eleştiriyor da ne oluyor? Yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü ilkesi için yıllardır konuşup yazıyoruz, iktidar şakşakçılığına soyunan eski faşistler bunları bilmezlikten gelip bizi eleştirmeye kalkışıyor. Anlamadığı, bilmediği konularda üstelik bilgiçlik taslayarak. Türkiye manzaraları çok renkli ama karanlık içimizde büyüyor.
Seçim sunumları
Sevgililer gününü bahane ederek yayımlanan gazete duyuruları insancıl yaklaşımın nasıl sömürüldüğünün örneğidir. İktidar var gücüyle seçimi kazanmak çabasında. Devlete alınacak 60-65 bin kişi için Çalışma Bakanı konuşmuş. Seçime kadar kimbilir daha neler açıklayacak, ne sözler verecek, neler yapacaklar? Seçmeni “çantada keklik” sayanlara gereken dersler verilmedikçe bu terslikler yaşanacaktır.
Yıllardır savsaklanan yollar asfaltlanıyor. Başkan ya da lider gelecek diye atık su boruları döşeniyor, sağlık donanımlarına ilişkin seçmeni kandırmaya yönelik malzeme yığınları binaların önünde yükseliyor. Kandırmaca, aldatmaca. Seçimden sonra ne Başkanlar görünür, ne başka sunumlar yapılır.
Halkı fakir düşürüp sadakaya muhtaç ederek oylarını ucuza almayı başarı sayan iktidar anlayışıyla muhalefetin “Bize oy vermeye elleri mahkûm” anlayışının pek farkı yok. Olumsuz açılımlarına bakmadan CHP’de birleşmeyi, toplanmayı öneren yazılar yayımlanıyor. Öneriyi yaparken olumsuz açılımları da eleştirseler neyse. Lidere, yönetime yaranmak, yarını güvenceye almak için kötülüklere dokunmaktan korkuyorlar. Bu açılımlar olmalı mıydı? Bu yıkımlara girişilmeden seçime girilemez, oy alınamaz mıydı? Kötüyle birleşen kötüyü eleştiremez.
İktidar organı durumuna düşen TRT’nun ilgi çekmek için değişik yöntemler izlemesi yanında siyasetçilerle yargı bağımsızlığına ilişkin izlence düzenlemesi ilginçtir. İnanmak güçtür.
Tarihte şubat ayı
1 Şubat 1979’da gazeteci Abdi İpekçi’yi yitirmiştik. 1960 Devrimi’nden sonra Ankara Radyoevi’nde toplanan Türk Ceza Yasası İspat Hakkı Kuralını Değiştirme Komisyonu’nda raportör ve sözcü olarak birlikte çalışmıştık. Başkan da sonra Tabiî Senatör olan Ahmet Yıldız idi. Geçmişi anımsamak gelecek için yararlı dersler çıkarmanın en iyi yöntemidir. İlk Türkçe hutbe İstanbul’da 3 Şubat 1928’de okunmuştu. 1928 Anayasası değişikliğiyle dinsel kavramların çıkarılmasından sonra 1937’nin 5 Şubat’ında altı ilke Anayasa’ya konulmuştu. 6 Şubat 1933’de Mustafa Kemal Bursa’da gericilerin girişimine karşı “Türk Genci rejimin ve inkılapların sahibi ve bekçisidir” tümcesiyle bitirdiği önemli konuşmasını yapmıştı. 16 Şubat 1925’de sonra Türk Hava Kurumu adını alan Türk Tayyare Cemiyeti kurulmuştu. İzmir İktisat Kongresi Mustafa Kemal’in konuşmasıyla 17 Şubat 1923’de açılmıştı. Medeni Yasa da 17 Şubat 1926’da kabûl edilmişti. Halkevleri 19 Şubat 1932’de açılmıştı. Ord. Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu 24 Şubat 1992’de, Hasan Âli Yücel 26 Şubat 1961’de aramızdan ayrılmıştı. Bu günleri bir an için düşünmek bile ulusal bilincimizi yenilemek demektir. Oy için siyasal karakterini değiştirip çarşaflara rozet takıp Kur’an kursları açmaktan tarikatçılarla kolkola kürsülere çıkmaya uzanan aymazlık sürecinde Türk Devrimi’nin görkemli atılımlarıyla örnek devrimci önderleri anmak yarınlara ışık tutmaktır. Balıkesir-Sındırgı CHP Belediye Başkan adayı da Hac’ca parasız götürme sözüyle ortaya çıktı. Asla bağışlanmayacak, hoşgörülmeyecek bir seçim sömürüsü. Siyaset için dinin kullanılış çirkinliği. Bir de türbe açılımı çıkardılar. Ne denilse yeridir.
Kitap
Okuyucularımıza önereceğimiz kitaplardan biri de Dr. Fehamet Yalman Yalçınkaya’nın “Karpuz Kabukları” adlı kısa öykülerini içeren “Naturel” Yayınlarının yeni ürünüdür. “Torunuma Mektuplar”dan sonra bu yeni kitabı Sayın Yalçınkaya’nın yaşadığı olayların öyküleri oluşturmuştur. Sevgi, aşk, tutku, dostluk, vefa, vefasızlık, doğa, hayvan sevgisi, acıma duygusu, yoksulluk, yaşlılık gibi herkesi ilgilendiren konulara ilişkin olduğu kitabın arka kapağında yazılı öyküleri okurlarımız ilgiyle okuyacaklardır.
|