12 Eylül 1980 ve öncesi dönem çoğumuzun ama maalesef(belki de iyi ki) hepimizin aklında ve bilgi hazinesinde olmayan bir durum. Çoğu vatandaşların ve özellikle Türkiye’de ağırlıklı olan genç nüfusun o dönemde ülkenin hangi durumda olduğunu bilemez.
Temel şeyler bile yok: kahve yok, şeker yok, çikolata yok. Et ve Balık kurumunda kuyruklar, sigara yok , akaryakıt yok ve zaten kıt olan yabancı ürünler bir yana çoğu şeyler karaborsada. Bulursan bile çoğu gıda maddeleri bozulmuş. Sokakta sopalı silahlı kavgalar.
Tamam kaotik bir durum - eşimin okulunda ve öğretmenin ölümüyle sonuçlanan el bombalı saldırı gibi.
Istanbul’un göbeği Beşiktas‘ta bile kültür özürlü; kısa kot pantolon ile dolaşamıyordum, hemen hemen herkes acayip bakıyordu.
Içine kapanık bir ülke. Murat 124 ve Anadol isimli dandik yerli arabalar haricinde çoğunlukla eski Amerikan arabaları piyasada.
Her köşede sağcı solcu çatışmaları. Sağcıyım dediğin zaman kaybettin, solcuyum dediğin zamanda yine kaybettin, hiç birisi dediğin zaman yine de kaybettin. Sordukları zaman hangi cevabı verirsen ver fark etmez, her halükarda dayağa müsaitsin.
Kıbrıs müdahalesinden sonra askeri ambargonun da etkisiyle ordunun elinde doğru dürüst silah yok.
Devlet dairelerine gittiğinde ya da trafikte çevirme olduğu zaman vb. durum ve yerlerde cebinde “özel harcamalar” için para bulunduracaksın.
Basit bir telefonu bağlatmak aylar sürüyor. Para verip başkasından hat satın alacaksın ki daha çabuk telefona kavuşacaksın.
Elektrik ve sular sürekli kesiliyor, hamam böcekleri ve sivri sinekler ortalıkta cirit atıyor, çöp kokusundan sokakta dolaşamıyorsun.
Türkiye’nin özellikle doğusunda yaşayan malum vatandaşların bir takım kültürel hakları kısıtlı ve kendi dilini bile konuşamıyorlar. Olağanüstü hal bölge uygulaması yaygın vs.
Türkiye Almanya’dan „Entwicklungshilfe“ yani gelişmekte olan ülkelere yapılan kalkınma yardımı alıyor (bir nevi sadaka).
Şimdi bugüne gelelim:
Enflasyon dizginlenmiş, Türkiye’nin, Arap ülkeleri başta olmak üzere dünyada itibarı güzel bir noktada (Suriye’de de devrim tamamlansın Türkiye ekonomik açıdan ihya olacak), Kürt vatandaşlarımız bir çok konuda rahat ve o malum döneme kıyasla çoğu konuda gayet rahat hareket edebilmeleri bir yana sorunlarına kulak veriliyor.
Faili meçhul cinayetler yok, karayolları ağı genişlemiş, bir çok ülkeye vizeler kalkmış, politik istikrarlık mevcut, devlet dairelerinde „bahşiş“ olayı kalkmış gibi, sağlık ve sosyal güvenlik sistemi rahat, Avrupa Birliği üyeliği konusunda az da olsa ilerlemeler var (kaldı ki ben şahsen Türkiye’nin halen üye olmak istediğinden şüpheliyim).
Çoğu çete ve organizasyonlar mahkeme karşısında hesap veriyor, askerin iç siyasetteki etkisi azaltıldı, Türkiye çoğu şeyleri kendi üretmeye yönelmiş. Türkiye uzayda uydusu olan az sayıda ülkelerden biri. IMF, Dünya Bankası gibi ceşitli uluslararası kurumlardan borç alan degil borç veren ülkeye dönüşülmüş vs.
Üstte saydıklarım sınırlı ve liste tabii ki daha da uzun. Yalnız şu da yanlış algılanmasın: Herşey güllük gülistanlık değil, ortada daha bir sürü ekonomik, siyasi ve terör kaynaklı sorunlar var.
Ama önemli olan sırf hangi noktada olduğumuz değil. Asıl önmeli olan momentum yani değişim hızı ve bu değişimin çoğu özellikle son yıllarda yüksek bir momentum ile gerçekleşti.
12 Eylül öncesi dönemini yaşamayanlar Türkiye’nin geçirdiği metamorfozu kavrayamayıp bugünü de doğru değerlendirmeyebilirler.
Bu arada momentum o kadar hızlıydı ki bazi şeyler de kontrolden çıktı:
Özellikle terör ve terör destekçileri konusunda inişli çıkışlı bir seyir yaşanıyor ve tatmin edici bir sonuca varılamıyor.
Bu bir yana Atatürk’ün bize devrettiği maddi ve manevi değerlerde aşırı bir erozyon vor ve bu durum çok rahatsız edici.
Ekonomik açıdan gelişirken ve demokrasi konusunda çağdaşlaşırken Atatürk’ün önderliğinde Türk halkının ne zor mücadelerle bügüne geldiği idrak edilerek özellikle manevi değerlere sahip çıkılması gerekiyor.
Neticede Atatürk‘ün ve Istiklal Savaşı’nın önemini kavramadan ve halka o ruhu benimsetmeden Türk halkı bir bütünlük sağlayamaz.
Bütünlük sağlayaman halkların ve ülkelerin ne hale geldiğini komşu ülkelerde gayet net görebiliriz.
Bu dünyada sırf insanlar değil ülkeler de fani olabiliyorlar. bunu unutmamak gerekir.
Şimdi Türkiye’deki son ihtilal öncesi dönemi ve şu anki ortamı kıyaslayalım. Bu kıyası sağlıklı yapan vatandaşların gelecek için biraz daha pozitif bir bakış açısına sahip olmaları gerekir diye düşünüyorum.
12 Eylül öncesi dönemini bizzat yaşadım ve derim ki: Türkiye’de bir takım şeyler duraklasa ya da yanlış gitse de her şeye gerekenden fazla mızmızlanmayın. Türkiye’de güzel şeyler de oluyor ve şu anda dizayn edilen yeni dünya düzeninde hak edilen yer alınmak üzere.
Bu arada temennimiz de yanlış giden şeylerin bir an evvel düzeltilmesi yönünde…
|