İktidar ve muhalefetin kimi gün üzen, kimi gün güldüren atışmalarıyla geçen seçim çalışmaları kuralsızlık ve tutarsızlıklarla gölgelenip karararak sürmektedir.yurttaşlrı buyruklarla çömelip kaldırtan konuşmacılar herhalde Başbakanın medyaya, muhalefete saldırısından cesaret almaktadır. Ölçüsüzlüğün, demokrasiyle bağdaşması olanaksız durumların hiçbir çekinme duyulmadan yaşanmasını başka bir nedene bağlamak güçtür. Seçimlerin yönetim ve gözetimiyle görevli Yüksek Seçim Kurulu kararının dinlenmediği bir ortamda sonuçların doyuruculuğu tartışılır. Karşıtlarını sindirmek, yıldırmak ve korkutmak için hukuku kullanmaktan çekinmeyen, yandaşlarının sorumluluklarını yargıdan kaçırmaya çalışan iktidar medyaya saldırarak her şeyi avucunun içine almak istemekte, karşı çıkanları yıkmaya çalışmaktadır.
Sıkmabaş yanlıları ilgi görünüp yeğlenmekte, kayırılmakta, sıkmabaşa ilişkin bağlayıcı yargı kararlarını safsatayla eleştiren görüşleri içeren yazılara sayfalarını açan dergiler yasama organında dağıtılmakta, yabancı ülkelere giderek Türkiye Cumhuriyeti’ni suçlayıp Ermenicilik, Arapçılık, Kürtçülük yapanlar okşanmakta, sorumsuzluk ve başıboşluk sürmektedir. Deniz Feneri konusundaki durum ve tutum herkesi düşündürmelidir. Yurttaşların sevgi, saygı, güven gibi karşılıklı insanlık duygularında bozulmalar seçim alanlarındaki “Yuh!” sesleriyle belirmektedir. Demokrasinin kıvanç verecek olgusunu paylaşacak yerde karşıtlıkları bileyen bir yöntem durumuna düşürülen mitingler geleceğimize ilişkin kötü olasılıklar çağrıştırmaktadır.
Biz de medyanın büyük kesimini terör aygıtı gibi görmekteyiz ama medya düşmanı değiliz. Kendini düzeltme olasılıkları asla gözardı edilemez. Rejim düşmanlığı yapanlar, tetikçiliğe soyunanlar, kişilik ve onura saldıranlar, gerçekleri çarpıtıp saptıranlar, zararlarını yalan haberler, söylentilerle yayanlar olmasına karşın demokrasi için vazgeçilmezliği asıldır. Geçenlerde bir gazetede “Gerçek adalet herkese lâzım olabilir” başlıklı bir yazının kimi olumsuzluklara karşın adalete bağlılık ve saygıyı vurgulaması gibi. Adaletin sahtesi olur mu ki “Gerçeği nedir?” diye düşünüp sormaya gerek duymadan güvenmemiz gerektiğinde birleşilmesi gibi.
Başbakanın ABD’illerle görüşmesinde Hamas’la ilgili kayırıcı sözleri ilginçtir. Davos’un dumanı üstündeyken Hamas’tan yana tavır savunulması kolay olmayan bir politikadır.
Görünümler
İktidar içindeki Kürt kökenliler de terör yandaşlarına gereken uyarıyı yapmıyor. Hattâ “Kürt sorunu inkârla çözülmez” diyebilen iktidar milletvekili çıkabiliyor. İnkâr edilen, verilmeyşen neymiş, belli değil. onlar cumhuriyeti yıkacak girişimlere olanak tanınmamasını her şeyi inkâr olarak algılıyorlar. TBMM’ne giriyor, asker-sivil her göreve geliyor, her olanağı ediniyor sonra da kendileri inkâra sapıyorlar. Kürt sorunu diye bir şey yoktur. “Kürtlerin sorunları” vardır. Çoğunu da kendileri yaratıyor. Hepimizin sorunu-sorunları var. Bunlar ulusu bölmek, devleti tekil olmaktan çıkarmak, ayrı devlet nedenleri olamaz. Kolluk güçlerine, Türk Bayrağına, Başbakana saldırıları asla hoşgörüyle karşılanamaz. İktidarın anlamsız yumuşaklığı gelecekte olayların daha da çok tırmanacağını göstermektedir. Konuşmalar, ayrı ulus, ayrı yapı, anayasal dayanak dayatması kimi belirtileridir.
Kimi döneklerle eski sabıkalılar 27 Mayıs ile 28 Şubat’ı karalamayı mârifet sayıyor. İkisinde de dışta idik. Ancak 27 Mayıs’ın devrim nitelikli bir el koyma, 28 Şubat’ın ise iyi niyetli bir uyarı olduğu kanısındayız. Bu olguları yanlış değerlendirenler içinde iktidar karşıtı, ileri tanınanların da olması kavram kargaşasıyla dayanışma yoksunluğunun ne boyutlara geldiğini ortaya koymaktadır. Bundan da iktidar yandaşları ve cumhuriyet karşıtları yararlanmaktadır.
Cumhuriyet gazetesinin beyaz sayfaları iktidar karasının ve yönetim karanlığının belgesidir. Demokrasiyle bağdaşmayan durumlara demokratik tepkinin örneği olan beyaz sayfalar seçmenin iyi düşünmesine de çağrıdır. Bugün baskı uygulayanlar yarın şımartacak sorunlarla neler yapmaz ki? Düşünülmelidir.
Şakşakçı iktidar yandaşları karşıtlıklarını karalama kampanyalarıyla sürdürüyor. Şimdi de önceki Genelkurmay Başkanlarından İsmail Hakkı Karadayı’yı dillerine, kalemlerine doladılar.
Kimi yayın organlarında Ergenekon’un ikinci iddianamesine ilişkin haberler yeni bir soruşturma skandalını gündeme getirmektedir. Gizliliğin çiğnenmesi işlemlere gölge düşürür. Ancak içerik için de ilginç haberler verilmektedir. Cumhuriyet Mitinglerine katılmayı suç olarak nitelemeden söz edilmektedir. Biz hiç birine katılmadık ama mitinge katılmanın suç sayılmasına da ilk kez rastlıyoruz. Miting olur verilmeden yapılırsa, kurallar çiğnenirse, suç işlenirse, görevden kaçılarak gidilirse, ortak eylemler nedeniyle suçlama düşünülebilir ama salt mitingde bulunmak asla suç oluşturmaz. Hukukçuların böyle yanlışlık yapacağını değil, ortalığı karıştıranların gelişigüzel yayınlarla adaleti etkilemeye giriştiklerini sanıyoruz. Saltanat, debdebe, şaşaa sürüyor. Türk hekimlerini bırakıp ABD’ne ameliyat için aile boyu çıkarma yapan Maliye Bakanı ülkeye dönüyor. Sağlık herkes için her koşulda dilediğimiz bir varlıktır. Ancak saltanat sayılacak tutum ve davranışlardan kaçınılmasını isteyip beklemek de hakkımız, hattâ görevimizdir. Şatafatı demokrasinin açılımlarında aramak gerekir, gösterişlerde değil. Ekonomi sahipsizdir. Seçim açılımları için ertelenen önlemlerin seçim sonrasında acımasızlıkla uygulanacağı sezilmektedir. IMF ile kimi zorunluluklarla yapılacak anlaşmanın özellikle geciktirildiği kanısı yaygındır.
Toplum geniş ve derin bir kanıksamayla, izlemeyle yetiniyor. Seçim sonuçları umursamazlığın boyutlarını ortaya koyacak. Manisa’da tarikat şeyhi protokol sırasına kılığıyla oturuyor. Tunceli’de iktidar partisinin afişleri, propaganda malzemeleri resmî yerlerde depolanıyor. Başbakan “Son Osmanlı Padişahı” pankartıyla karşılanıyor (padişahlık olursa son olmaz, sonu olmaz, arkası gelir). Cemil İpekçi Diyarbakır Belediye Başkanı’na övgüler düzerek poşuya yelken açıyor. Muhayefet adayı kasket ve fes giyerek halka ineceğini sanıyor. “Ne gereği var böyle şeylere, uzak durun” diyemiyor. Ödünlerle oy alacağını umarak sıkmabaşlılara öpücük konduruyor. İlkeleri koruyup güçlendirme gücünü gösteremiyor. Bu arada AİHM Kürtçe seçmeli ders açılımına destek veriyor. Türkiye’nin zayıflatılıp tam edilgin duruma getirilerek kullanılması için yanlı kararlar birbirini izliyor. İlerici olduğu sanılan gazetelerde de TRT-Şeş’i savunan yazılar yayımlanıyor. Hani bir söz vardır “Bindik bir alâmete...” Nereye?
Yüksek Seçim Kurulu’nun Tunceli Valisiyle ilgili kararı nasıl yaşama geçecek, nasıl engellenecek izleyeceğiz.
|