Kilis Yardımlaşma derneği 
 

 

 

 

 

Sevgisiz dostluk olmaz!

Devamı  

 Türkiye'nin tek buz müzesi binlerce ziyaretçi ağırladı

 

 


  

 



 
14 MAYIS'TAKİ SEÇİMLER İÇİN 6 ADIMDA OY

KULLANMA REHBERİ



 
DEVAMI

 

magazin

NEVİN BALTA'NIN SON
KİTABI YAYINLANDI

 Devamı 

CACA OYUNU CADDEBOSTAN KÜLTÜR MERKEZİ'NDE


 

 

 

Milli Eğitim Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Temel ile Röportaj 


Klasik Türk müziği sanatçısı, icracı ve bestekar, Prof. Dr. Alaeddin Yavaşca, vefatının birinci yılında yad ediliyor.


KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI FİLM ARŞİVİ

 
 
 
  AKPINAR Temmuz 2017 Sayısı
 
 
 AKPINAR Mart 2017 Sayısı
 
 
 
Bir insanlık dersi...
 
 

 Orhan SELEN

Devamı

 

  
Hava Durumu Bilgileri

 
Döviz Kurları

Anket
Anket Seçilmemiş
Diğer Anketler

Ziyaretçiler
Toplam Ziyaretçi :  29919690
Bugün Ziyaretçi :  11046
Aktif Ziyaretçiler :  11046

Almanya’daki Türk derneklerin abesle iştigali…
 
Yazıma bir söylence ile başlamak istiyorum
Yalova’nın İstanbul’un bir ilçesi olduğu dönemde zamanın İstanbul Valisi, Yalova Kaymakamı ile görevleri ve yapılacaklar hakkında görüşmek için onu İstanbul’a davet etmiş. Vilayete çağrılan kaymakam, resmi törenle karşılanma ümidiyle inmiş iskeleye. Hiçbir hazırlık göremeyince şaşırmış ve hemen orada gözüne çarpan bir ayakkabı boyacısının ağzını yoklayarak durumu öğrenme yolunu seçmiş: „Bugün, Yalova Kaymakamı gelecekmiş, haberin var mı?“ diye sormuş. Boyacının tavrı ise hiç de kaymakamın istediği gibi olmamış: „Kim takar Yalova Kaymakamını beyim.“
Makalemin sonunda tekrar bu söylenceye değineceğim…
Şimdi dünya’nın her yerinde vatandaşlar haksızlığa uğradıkları zaman belirli STK’ler (Sivil Toplum Kuruluşu) ve dernekler devreye girmeye çalışıp sorunun giderilmesi için uğraş verirler. Almanya’da da Türk vatandaşların haklarını savunmaya çalışan çeşitli dernekler var. Bu güzel, doğal ve gerekli olan bir durum.
Yalnız Almanya‘ da o kadar çok dernek var ki insanın aklına şu soru geliyor: Neden dernek sayısı azaltılıp kaynakların daha etkili şekilde kullanılması sağlanmıyor?
Iktisat okuyan bilir: Şirketler büyümek ve güçlenmek için birleşiyorlar ve daha etkin oluyorlar. Büyürseniz güçlenirsiniz ve kaynaklardan daha ucuza yaralananıp kalite de artar. Güçlü olduğunuz için daha etkin olur muhattap alınma ihtimalınız artar. Bundan dolayı büyük şirketler küçük şirketleri satın alır ya da şirket yani güç birleşimine gidilir. Siyasi partiler bile güçlü olmak için birleşirler.
Etkili olmak için çoğu alanda bu böyle olması gerekir ama ilginçtir ki ortada bir dernek enflasyonu var.
Ama mevcut durum neden böyle?
Bunun bir psikolojik yanı var ve insanların kendilerini ön plana çıkarmak arzusundan kaynaklanıyor. Bu aslında doğal ama verimlilik açısından sorun teşkil edebilir. Hani bir deyim var ya: Küçük olsun ama benim olsum. Herkes öyle düşünse sistem çalışmaz maalesef.
Büyük bir oluşumda küçük bir çark olacağıma küçük bir oluşumda büyük bir çark olayım misali. Hizmetten fazla ego tatmini ve statü hedefleme ihtimali yüksek.
Işin bir de maddi yönü var: Dernekler proje üretip çeşitli makamlardan para alıyorlar. Yani burada bir rant piyasasi var. Yalnız şu anda musluklar biraz kısıldı ve eskisi kadar para akmıyor.
Doğal olarak küçük oluşumlar marjinallığı kabullenip herhangi bir yerde ciddiye alınıp söz sahibi olmayı beklemesinler.
Söz sahibi olamamak ile ilgili bir kaç örnek vereceğim:
Örnek 1: Alman Merkez Merkez Bankası'nda 2010 senesine kadar Yönetim Kurulu Üyesi olan Berlin'in Sosyal Demokrat Partili (SPD) eski Maliye Senatörü Thilo Sarrazin „Lettre International“ dergisindeki mülakatında Türklere yönelik şunları söylemişti (Bknz: Sarrazin ve Kelebek etkisi… http://www.efecehaber.com/icerikoku.asp?ids=3756 ):
- "Türk çocukları yüzünden Berlin aptallaşıyor"
-"Türk ve Arapların manavlıktan başka işlevi yok, ekonomiye bir katkı sağlamıyorlar"
- ”Devletten geçinen, bu devlete karşı çıkan, çocuklarının meslekleri için yeterince ilgilenmeyen ve sürekli başörtülü yeni küçük kızlar üretenleri kabul etmek zorunda değilim“
- “Türkler, aynen Kosovalıların Kosova'yı yüksek doğum oranı ile fethettiği gibiAlmanya'yı fethetmek istiyorlar”.
- “Eğer Almanlardan IQ olarak yüzde 15 daha zeki olan doğu Avrupalı Yahudiler olsaydı bu hoşuma bile giderdi”
Türk kuruluşları yaygara yaptı ve ne oldu? Sarrazin bir kitap yazdı ve daha kapsamlı şekilde düşüncelerini kitaba aldı. Bu arada partisi de kendisine sahip çıktı. Bu arada Necla Kelek isimli Almanya’da yaşayan Türk kökenli Alman bir sosyolog bayan da Sarrazin’i destekledi (Bknz: „Tencere yuvarlanmış ve kapağını bulmuş“ - http://www.efecehaber.com/icerikoku.asp?ids=2815).
Netice: Sıfıra sıfır elde var sıfır.
Örnek 2: 1963’te Türkiye ile o zamanki ‘Avrupa Ekonomik Topluluğu’ arasında ‘Ankara Antlaşması’ olarak tanınan ‘Ortaklık Sözleşmesi’ imzalandı. 1973’te ise mevcut hakların kötüleştirilemeyeceğini garanti altına alan ‘Katma Protokol’ imzalandı. Yani eskiye dayalı bir anlaşmaya göre Türk vatandaşların Almanya’ya vizesiz giriş yapma hakkı var. Bu konuda Türkiye’nin lehine Alman mahkeme kararları da var ama buna Almanya uymuyor. Şu günlerde 3 Avrupa ülkesinde hizmet sunan Türk vatandaşlara verilen ve sınırdaki memurun takdirine kalmış(!) kısmi hak tatmın edici değil; asıl önemli olan vize muafiyetin 1980 senesi öncesinde olduğu gibi turistik amaçla gelen Türk vatandaşları da kapsaması ama nafile.
Türk kuruluşları yaygara yaptı ve ne oldu? Durum ortada….
Örnek 3:Türk vatandaşların dahil olduğu belirli ülkelerin vatandaşları için çifte vatandaşlık yasaklandığında senelerce yaygara yapıldı ve ne oldu?
Avrupa Birliği’ne üye bir ülkenin vatandaşına Almanya çifte vatandaşlık hakkını veriyor ama Türklere yok- ilginc değil mi?
Sıfıra sıfır elde var sıfır…
Örnek 4: Alman ırkçılar senelerce Almanya’da kol gezip Türk vatandaşlarını öldürdü. Alman Istihbarat Dairesi’nin bu olaylar ile ilgi rolü hakkında bir takım ciddi soru işaretleri var. Yetkililer bir soruşturma komisyonu kurdu. Türk dernekleri seyirci ve komisyon üyelerinin iki dudak arasından çıkacak kelimelere bakıyorlar. Hiçbir şekilde soruşturma konusunda icrada pay alamadılar ve soruşturmanın sonucunu “yarabbi şükür” diye kabullenecekler.
Örnek 5: 2007 senesinde Berlin’de bir okula Türkçe konuşma yasağı getirildi. Yaygara yapıldı ama kanuna aykırı olduğu için yasak geri alındı. Şimdi Almanya’da başka bir okulda yine aynısı oldu. Kanuna aykırı oduğu için yine yasak geri alındı.
Türk dernekleri gitti kahveler içildi, tezahüratlar yapıldı ve sonuç? Ileriye dönük yine bir şey elde edilemedi. Makamlardan ne bir özür ne de olayın tekrerlanmaması için bir vaat alındı.
Çoğu aktiviteler „kendin pişir kendin ye“ modunda çünkü (kalıcı!) değişiklik elde edilemiyor.
Olaylar ile ilğili genelde bir, iki yerel gazete bir şey yazıyor hepsi o. Medya’nın desteği sıfır. Zaten herhangi bir etkinliğe medya temsilcileri davet edildiği halde sinek avlanıyorsa o etkinliğin kalıcı olmayıp abesle iştigal olduğu anlaşılıyor.
Neticede derneklerin etkili olması için medya desteği ve geniş tabanlı olup işi sonuna kadar götürecek maddi imkanlara ve saygınlığa sahip olması gerekiyor.
Aslında medya kuruluşları yapılan etkinliğe katılmak için can atmaları lazım. Ama bunlar özel davet edilip birde gelmeye tenezzül bile etmezlerse oturup düşünmekte fayda var.
Doğal olarak tabii ki her dernek vatandaşların sorunu olduğu zaman kendisinin muhattap alınmasını ister ama makamlar da bir takım şeyleri fark etmiş olmaları lazım ki etkin ve işine ehil bir muhattap bulamamaktan haklı olarak yakınıyorlar.
Ben kendim şahit oldum: Yakın zamanda en üst makamın bir yetkilisi özel bir ortamda ‘etkin bir muhattap bulamıyoruz’ diye yakınıp bir yeni oluşum için düğmeye basılmasını istedi ve bu konuda çok ilginç öneriler yaptı. Bununla ilgili şu kadar söyleyeyim: Bu gerçekleşirse şimdiye kadar görülmemiş ve duyulmamış bir şey olacak.
Maalesef çok konuşulup az iş yapılıyor ve bu az iş paketlenip süslenip servis ediliyor. Süslü paketi kucağımızda buluyoruz ve “ne hoş” diyoruz. Maalesef iş bitirenler ile iş bitiremeyenleri ayırt edemiyoruz. Küçük ve kalıcı olmayan şeyler başarı olarak görülüyor ve gösteriliyor. Bunda da özellikle Türk medyasının payı büyük.
Neyi kastettiğimi daha iyi anlamak için “Yaşasın ben yetenekliyim!” başlıklı makaleme bir göz atabilirsiniz (Bknz: http://www.efecehaber.com/yazaroku.asp?ids=3148 ).
Zaten benim iddia ettiğim durumun tersi var olsa 50 seneden beri Almanya’daki Türklerin sorunu ile ilgili halen bir takım şeyleri (genelde de hep ayni şeyleri) tartışmazdık. Üstte yazdıklarım sırf dernekler için değil Almanya’da faaliyet gösteren ve Türk
vatandaşların hakkını savunmaya çalışan dernek statüsü dışında olan herhangi bir STK (Sivil Toplum Kuruluşu) için de geçerli.
Neyse alan memnun satan memnun gerisi hurafe…
Ama belki bir gün güzel şeyler olur ama ne zaman?
Işte girişte değindiğim söylencedeki Yalova Kaymakamı gibi önemli makamlar icra eden kişilerin gerekli vasıflara sahip olup safsata ve gösterise değilde icrata önem verdikleri zaman artı hizmetten yararlanan insanların yalakalığı bırakıp icratin kalitesini değerlendirecek kapasiteye geldikleri zaman; ki o zaman gerekli saygınlığı da kazanırlar. Kaldı ki: Bu kapasite kendi başına da yetmiyor çünkü son aşamada da değerlendirilen kapasiteyi takdir edip hakkını vermek gerekiyor. Bu psikolojik ve pedagojik anlamda çok önemli ki başarılı insanları teşvik edelim.
Hani Karacaoğlan’ın sonra Sadettin Kaynak Bey tarafından mâhur makamında bestelenen şiiri “Ben güzele güzel demem, güzel benim olmayınca” var ya; bir şeyi güzel olarak algılıyorsak ona güzel demeği de öğrenmemiz lazım (güzele sahip olunmazsa bile) bu da başarılmazsa hiçbir sorun çözülemez…
Bu işler ancak elele ve gerekli donanıma sahip insanlar ile yürür.
Kaptan ve şöförler çok önemli çünkü “Uzun ince bir yoldayız“…
Yazımı güzel bir deyim ile bitirmek istiyorum:
Bizim tavuk bir yumurta doğurur; yedi mahalle duyar. Elin kısrağı küheylan doğurur, sesi çıkmaz.
Not: Bizim tavuk yumurtladığını niye yedi mahalleye duyuruyor?
Çünkü: a) …bizim tavuk yumurta doğurmayı büyük bir başarı zannediyor ve etrafındakileri de buna inandırmış
ve
b) … bizim tavukların icinde küçük bir „Yalova Kaymakamı“ var.
 
 
Ekleyen:  Atilla YÜNCÜOĞLU
Tarih:  25.12.2012
İzlenme: 
Yazdır:Yazdır
Eklenen Yorumlar 
Atilla YÜNCÜOĞLU Yazıları
DÜNYA İNSAN KAYNIYOR- 100 SENEMİZ KALDIAtilla YÜNCÜOĞLU [ 10.6.2017 Devamı
TÜRKİYE TERCİHİNİ YAPTI VE...Atilla YÜNCÜOĞLU [ 19.4.2017 Devamı
YENİ ANAYASA REFERANDUMU VE MUHTEMEL SONUÇAtilla YÜNCÜOĞLU [ 19.3.2017 Devamı
YENİ ANAYASA VE BENİM OYUM...Atilla YÜNCÜOĞLU [ 20.2.2017 Devamı
ALMANYA’DA TÜRK MEDYACIK SEKTÖRÜAtilla YÜNCÜOĞLU [ 29.1.2017 Devamı
DÖVİZ SATMANIN TAM ZAMANI MI?Atilla YÜNCÜOĞLU [ 11.1.2017 Devamı
SURİYE'DE KİMLER LADES OLDUAtilla YÜNCÜOĞLU [ 2.1.2017 Devamı
TEMBELLIK YAPMAYIN- OKUYUNAtilla YÜNCÜOĞLU [ 19.12.2016 Devamı
SÖMÜRGECİLİK VE STOCKHOLM SENDROMUAtilla YÜNCÜOĞLU [ 22.11.2016 Devamı
KÖPEK GİBİ YAŞAMAK CAZİP OLABİLİR Mİ?Atilla YÜNCÜOĞLU [ 23.10.2016 Devamı
AH DİYOJEN’İN ŞU FENERİ BENDE OLSA...Atilla YÜNCÜOĞLU [ 2.10.2016 Devamı
ÜST AKILIN RÜTBELERİ SÖKÜLDÜAtilla YÜNCÜOĞLU [ 10.9.2016 Devamı
FETÖ'yu kafaya alan hikayeAtilla YÜNCÜOĞLU [ 30.7.2016 Devamı
Türkiye’yi yönetenler sözde MüslümanlarmışAtilla YÜNCÜOĞLU [ 24.7.2016 Devamı
Darbecik girişimi ve game overAtilla YÜNCÜOĞLU [ 17.7.2016 Devamı
Teröre karşı mücadelede etkin robot kullanımıAtilla YÜNCÜOĞLU [ 10.7.2016 Devamı
Türk futbolu beş para etmez...Atilla YÜNCÜOĞLU [ 19.6.2016 Devamı
Bir varmış bir yokmuş, bir “Ermeni Soykırımı” varmış...Atilla YÜNCÜOĞLU [ 29.5.2016 Devamı
“Herero ve Nama” ve sözde Ermeni SoykırımıAtilla YÜNCÜOĞLU [ 19.5.2016 Devamı
Hakaretçi Böhmermann’a benden maddi destek!Atilla YÜNCÜOĞLU [ 17.4.2016 Devamı
Yeni Anayasa vatandaşa sorulacakmış ama...Atilla YÜNCÜOĞLU [ 1.1.2016 Devamı
Türkiye bir nükleer güç müdür?Atilla YÜNCÜOĞLU [ 29.11.2015 Devamı
Boz Öküz’ün keyfi yerine gelecek mi?Atilla YÜNCÜOĞLU [ 28.10.2015 Devamı
Köpek almak isteyenler dikkat!Atilla YÜNCÜOĞLU [ 7.10.2015 Devamı
Türkiye üzerinde oynanan final oyunAtilla YÜNCÜOĞLU [ 9.3.2015 Devamı
Sanayileşmede bir devrim: Arbeitswelt 4.0Atilla YÜNCÜOĞLU [ 3.2.2015 Devamı
Rusya yoğun bakımda ve ortam puslu...Atilla YÜNCÜOĞLU [ 3.1.2015 Devamı
lastminute.de ve lastminute.com'a dikkat... Atilla YÜNCÜOĞLU [ 23.7.2014 Devamı
Dövme yaptırmanın olumsuz bedeli ve dinsel yaklaşım Atilla YÜNCÜOĞLU [ 28.6.2014 Devamı
Quo vadis Avrupa Birliği? Atilla YÜNCÜOĞLU [ 4.6.2014 Devamı
Sanal aşk ve ödenen bedel Atilla YÜNCÜOĞLU [ 26.11.2013 Devamı
Atatürk’ten bana ne... Atilla YÜNCÜOĞLU [ 10.11.2013 Devamı
Efece Haber 1-2-3-4 veeee.... Atilla YÜNCÜOĞLU [ 7.11.2013 Devamı
Almanya’daki Türklerin temsilsizlik sorunu Atilla YÜNCÜOĞLU [ 2.7.2013 Devamı
EFECE HABER OKURLARINAAtilla YÜNCÜOĞLU [ 27.6.2013 Devamı
Sayfalar : 1  2  3  4  
Yazarlar
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN

HEM HER ŞEY DEĞİŞECEK HEMDE TÜRKİYE DEĞİŞMEYECEK
M. Yahya EFE

Dünya Engelliler Günü
Hüseyin TOPRAK

UYAN ŞAHİN UYAN GÖR NELER OLDU…
Harika ÖREN

İnsanlığın Kırmızı Çizgileri
Metin Mercimek

YAŞAM ANLAYIŞIMIZ SEVGİ OLSUN
Belma Demir AKDAĞ

BİR YIL DAHA GİTTİ
Ahmet GÖKSAN

GELECEĞİMİZİN YOLU
Sevgi Ünal

YAZMIŞ KIŞMIŞ
Münevver ÖZCAN

TANIK OL KARAR VER
Dr. İbrahim ATEŞ

ÂŞÛRÂ GÜNÜNÜN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Nevin BALTA

İzmir İktisat Kongresi 100 Yaşında
Şahika ÖNER

BENİM ANNEM!
Ayten YAVAŞÇA

Artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok
Fevziye ŞİMDİ

UMUT
Günseli RUMELİOĞLU

EVRİMİN GÜNCELLENMESi
Yekta Güngör ÖZDEN

Ne günlere kaldık…
Oktay ZERRİN

Anadolu Mektebi Okul Paneli
Arzu KÖK

Gençler!...
Dr. Doğan KUŞMAN

Müslüman mısınız?
Alev YILDIRIMCI

Zaman yok
Handan ÇÖLAŞAN

Bu DÜNYA
Bekir COŞKUN

Yazı bilmem
Orhan SELEN

UNUTKANLIK SALGINI
Elveda TANIK

LEBALEB KONGRE...

>>>>>>>>>>>>>>>>>>
 



 

 


>>>>>>>>>>>>>>>>>
 

 

 

 

Her Hakkı Saklıdır. Efe'ce Haber Gazetesi © 2008 Tasarım : Linear Yazılım

Reklam