Son makalemde Almanya’daki Türk STK ve derneklerin abesle iştigalindan bahsetmiştim. Çoğu dernekler bence rant amaçlı bir yapıya sahip ve yaptığı projejikler karşılığında aldıkları paralardan geçiniyorlar. Arada bir gündem konusu ile ilgili basın açıklaması yapılıyor, güvercinler uçuruluyor, yaygaralar yapılıyor ama kalıcı ve etkin icraat yok.
Son yazımda sistemin nasıl işlediğini ve örnekler vererek ortada verimli ve kalıcı icraat olmadığını sevgili okurlarıma anlatmıştım. Bu sorunlardan dolayı da ortada bir muhatap sorunu var ve yeni bir oluşum için en üst düzeyde sesler yükseliyor. Tabii ki her STK ve dernek kendisinin muhatap alınmasını ister ama referans gösteremedikleri için işleri zor.
Son zamanlarda bana TGD (Türkische Gemeinde in Deutschland- Alman Türk Toplumu) isimli dernek hakkında sorular soruldu. Bunlar nasıl, ne yaparlar, icra var mı? Derneğin isminden de anlaşılacağı gibi kendilerin Almanya’daki Türklerin temsil hakkına sahip olduklarına inanıyorlar ve vatandaşı da buna inandırmaya çalışıyorlar. Vatandaş da icraat göremedi için ve dernek faaliyetleri de medyada pek yer almadığı için bana soruyorlar.
Neyse bir TGD‘nin Facebook sayfasını ziyaret edeyim dedim ve bu sayfaya 2600 kişi üye olduğunu gördüğümde başta acaba yalnış sayfaya mı girdim diye düşündüm. Sonra baktım Sayın Kenan Kolat (Derneğin Genel Başkanı) yazı yazmış ve tamam dedim: bu sayfa!
Nitekim bu "Türkische Gemeinde in Deutschland" (TGD)'nin Facebook sayfasına girdim ve vatandaş olarak katılım sağlayayım dedim ve baktım ekleme yapamıyorsun.
Tamam herhalde gruba katılmam lazım dedim (mantıklı) ve katıldım. Katıldım ama baktım yazmak yine mümkün değil, yani katılımcısınız ama bir şey yazamıyorsunuz.
Neyse bari bir mesaj atayım dedim ve baktım ki mesaj atma imkanı da yok!
Aslında bu bir skandal ve 2,5 milyon Türkün yaşadığı bir ülkede "TGD" ismini kendine layik gören bir derneğin sayfasında neden sırf 2600 kişi katılım sağlamış olduğunu ilk aşamada anlamış oldum.
TGD’nin Genel Başkanı Sayın Kenan Kolat'a kendi sayfasından direk bir mesaj attım ve vatandaş olarak ne bir yazı eklemek ne de TGD’nin sayfasından bir haber yollama imkanım olduğunu belirttim.
Vatandaşların aktif katılımı açısından bu niye böyle uygun görülmüş ve bir ekleme yapma imkanı var mı- bunları sordum.
Netice: Tık yok!
Bu sefer kendimi yazar olarak tanıttım ve TGD ile ilgili de bir makale yazmaya düşündüğümü ve son makalemin linkini kendisine göndererek (http://www.efecehaber.com/icerikoku.asp?ids=6997) tenkit ettiğim durumlar ile ilgili görüşünü merak ettiğimi belirttim.
Bir de ekledim: „Bana görüşünüzü bildirirseniz bir sonraki makalemde buna riayet edebilirim!“
Burada bir parantez açıp söz sahibi olamamak ile ilgili verdiğim örnekleri hatırlayalım:
Örnek 1: Alman Merkez Merkez Bankası'nda 2010 senesine kadar Yönetim Kurulu Üyesi olan Berlin'in Sosyal Demokrat Partili (SPD) eski Maliye Senatörü Thilo Sarrazin „Lettre International“ dergisindeki mülakatında Türklere yönelik şunları söylemişti (Bknz: Sarrazin ve Kelebek etkisi… http://www.efecehaber.com/icerikoku.asp?ids=3756 ):
- "Türk çocukları yüzünden Berlin aptallaşıyor"
-"Türk ve Arapların manavlıktan başka işlevi yok, ekonomiye bir katkı sağlamıyorlar"
- ”Devletten geçinen, bu devlete karşı çıkan, çocuklarının meslekleri için yeterince ilgilenmeyen ve sürekli başörtülü yeni küçük kızlar üretenleri kabul etmek zorunda değilim“
- “Türkler, aynen Kosovalıların Kosova'yı yüksek doğum oranı ile fethettiği gibiAlmanya'yı fethetmek istiyorlar”.
- “Eğer Almanlardan IQ olarak yüzde 15 daha zeki olan doğu Avrupalı Yahudiler olsaydı bu hoşuma bile giderdi”
Türk kuruluşları yaygara yaptı ve ne oldu? Sarrazin bir kitap yazdı ve daha kapsamlı şekilde düşüncelerini kitaba aldı. Bu arada partisi de kendisine sahip çıktı. Bu arada Necla Kelek isimli Almanya’da yaşayan Türk kökenli Alman bir sosyolog bayan da Sarrazin’i destekledi (Bknz: „Tencere yuvarlanmış ve kapağını bulmuş“ - http://www.efecehaber.com/icerikoku.asp?ids=2815).
Netice: Sıfıra sıfır elde var sıfır.
Örnek 2: 1963’te Türkiye ile o zamanki ‘Avrupa Ekonomik Topluluğu’ arasında ‘Ankara Antlaşması’ olarak tanınan ‘Ortaklık Sözleşmesi’ imzalandı. 1973’te ise mevcut hakların kötüleştirilemeyeceğini garanti altına alan ‘Katma Protokol’ imzalandı. Yani eskiye dayalı bir anlaşmaya göre Türk vatandaşların Almanya’ya vizesiz giriş yapma hakkı var. Bu konuda Türkiye’nin lehine Alman mahkeme kararları da var ama buna Almanya uymuyor. Şu günlerde 3 Avrupa ülkesinde hizmet sunan Türk vatandaşlara verilen ve sınırdaki memurun takdirine kalmış(!) kısmi hak tatmın edici değil; asıl önemli olan
vize muafiyetin 1980 senesi öncesinde olduğu gibi turistik amaçla gelen Türk vatandaşları da kapsaması ama nafile.
Türk kuruluşları yaygara yaptı ve ne oldu? Durum ortada….
Örnek 3:Türk vatandaşların dahil olduğu belirli ülkelerin vatandaşları için çifte vatandaşlık yasaklandığında senelerce yaygara yapıldı ve ne oldu?
Avrupa Birliği’ne üye bir ülkenin vatandaşına Almanya çifte vatandaşlık hakkını veriyor ama Türklere yok- ilginç değil mi?
Sıfıra sıfır elde var sıfır…
Örnek 4: Alman ırkçılar senelerce Almanya’da kol gezip Türk vatandaşlarını öldürdü. Alman Istihbarat Dairesi’nin bu olaylar ile ilgi rolü hakkında bir takım ciddi soru işaretleri var. Yetkililer bir soruşturma komisyonu kurdu. Türk dernekleri seyirci ve komisyon üyelerinin iki dudak arasından çıkacak kelimelere bakıyorlar. Hiçbir şekilde soruşturma konusunda icrada pay alamadılar ve soruşturmanın sonucunu “yarabbi şükür” diye kabullenecekler.
Örnek 5: 2007 senesinde Berlin’de bir okula Türkçe konuşma yasağı getirildi. Yaygara yapıldı ama kanuna aykırı olduğu için yasak geri alındı. Şimdi Almanya’da başka bir okulda yine aynısı oldu. Kanuna aykırı olduğu için yine yasak geri alındı.
Türk dernekleri gitti kahveler içildi, tezahüratlar yapıldı ve sonuç? Ileriye dönük yine bir şey elde edilemedi. Makamlardan ne bir özür ne de olayın tekrarlanmaması için bir vaat alındı.
Neticede kendimi yazar olarak tanıttığım ikinci mesaja gelen cevap şudur: Atilla Bey. Faceteki sayfama her gün onlarca msj geliyor. Bu nedenle yanıt verememiş olabilirim. Kusura bakmayın. Mail atıldığında mutlaka dönüş yapıyoruz. Info@tgd.de adresi kullanılabilir. Ilk zamanlar açık olan posting zaman içinde özellikle komersiyel kullanıcıların
dadanmasıyla kapatıldı. Konuyla ilgili yazılara comment yapmak olanaklı. Bundan yararlanabilirsiniz. Derneklerle ilgili yazınızı okumadım. Okuduktan sonra fikrimi söylerim. Ancak kısaca tgd bağlantılı olarak söyleyeceğim bizim bir çatı kuruluşu olarak sosyal medya dışında da iletişim kanallarımızın olduğudur. Etkin olmak isteyenler tabii ki eyalet örgütlerimizde görev alabilir, katkı verebilirler. Bunu ancak selamlarız. Zira zaten fahri görev yapanların sayısı fazla değildir. Biz her ne kadar profesyonelleşmeyi sağlamış olsak da yine de eksiklerimiz var…
Aslında sayfaya eklenen yazıların onaydan sonra aktive edilmesi mümküm. Bunun için bir kişi görevlendirelebilir. Kaldi ki: Neden mesaj atma imkanı yok, onu da anlamış değilim. Mesajlar ekranda gözükmüyor ki. Bunlar yapılabilecek ve yapılan şeyler. Kaldı ki Facebook bir (sosyal) paylaşım ağıdır.
Adı üstünde: sosyal paylaşım. Burada açık ve şeffaf olmak gerek.
Genel Başkan’a cevabından dolayı teşekkür ettim ve mesajında profesyonellik ile ilgili eksiklerden bahsettiği için “Almanya’daki Türk derneklerin abesle iştigalı…” başlıklı makalemde değindiğim sorunlar ile ilgili yorumunu aldıktan sonra bu konuda yapıcı bir kaç önerim olacağını belirttim.
Şu ana kadar vadedildiği gibi maalesef hiç bir cevap alamadığım gibi bir takım zaafların olduğu itiraf edildiği halde vatandaşın önerileriyle de ilgilenilmediği aşıkar. Genel Başkan‘a bu yazıda kendi görüşlerine riayet edeceğimi zaten yazmıştım ama anlaşilan benim tenkit ettiğim konular ile o da hem fikir ki (kaldı ki çaresizlik mevcut ve sorunlar ortada) yorum yapmaya lüzum görmedi ya da göremedi. Benden günah gitti….
Demek ki vatandaşlar tepkilerinde haklılarmış.
„Almanya Türk Toplumu“’nun „Almanya Ruh Toplumu“ olarak algılanmaması ve bu ülkede yaşayan Türk vatandaşların sorunları ile ilgili muhattap alınması için daha çok fırın ekmek yenmesi gerekiyor.
Acaba Almanya’daki fırın sayısının yükseltilmesi STK ve derneklerin faaliyetlerine olumlu katkı sağlayabilir mi?
|