Bilindiği gibi Türkiye’de özellikle vatanımızın doğu bölgesinde yaşayan çoğu Kürt vatandaşlarımız kendi dillerini, örf, adet ve kültürlerini daha rahat bir şekilde ve mümkün olduğu kadar kendi kararlar doğrultusunda yaşayıp geliştirmek istiyorlar.
Bu ortamı oluşturmak için belirli şartlara ve uygun ortama ihtiyaç var. Bu ortamın nasıl olacağı ve kanunu çerçevesi nasıl olacağına dair çeşitli fikir ve talepler var.
Kürt vatandaşlarımızın nüfusunu göz önünde bulundursak bu sorununun anlaşarak kesin çözülmesinin gerektiğine dair bir sonuca varırız.
Çözüm teorilerin çokluğunu ve sorunun ta eskilerden bugüne - yani uzun zamandır- var olduğunu göz önünde bulundursak anlaşmanın pek kolay olmayıp uzun bir süre alacağının sonucuna da varırız. Belki bu süreç içinde yine fikir ve şart değişiklikleri oluşacak ve sil baştan olacak. Bunu şimdiden kimse bilemez.
Tek belli olan şudur:
Bu sorun ortak bir noktada gerçekçi bir şekilde ele alınıp çözüldüğü zamam Türkiye daha kuvvetli ve güçlü bir şekilde ayaklar üzerinde duracaktır.
Böyle bir sürecin gerekliliği gün geçtikçe de artıyor.
Unumayalım: Dünyada yeni bir düzen kuruluyor. Bir çok makalemde bu yeni dünya düzenine ve Türkiye’nin bu yeni oluşumdaki rolüne değinmiştirim.
Türkiye ekonomik, siyasal, askeri bilimsel ve diğer açıdan bir “global-player yani küresel oyuncu” olması için bu sorunu çözmesi lazım.
Ayni bir şirket gibi düşünün: Şirket elindeki sermayenin tümünü kullanamıyor ve bununla kalmayıp elindeki var olan sermayenin büyük bir kısmını da bir de şirket içindeki anlaşmazlık ve sorunlara harcıyorsa ancak düşük randıman ile çalışır. Elindeki maddi ve manevi gücü tümüyle kullanamaz ve rekabet edemez.
Yalnız vatandaş haklı olarak endişe içinde. Özellikle son 30 senede çok şehit verilmiştir. Hatta daha da geriye gidersek Istiklal Savaşı’nda verilen mücadelenin kazanımı şimdi kismen geri iade edip bedelini mi ödeyeceğiz diye endişelenip soruyorlar kendi kendine.
Şu anda Imralı’da ne görüşülüyor ve “uzlaşma” nasıl dizayn edilecek bunu bilmiyoruz. Uzlaşırken devletin muhtemelen bir takım olmazsa olmazı da vardır ve olacaktır da. Neticede güzel bir sonuç çıkabilir, çıkmayabilir de.
Bunu bekleyip göreceğiz ama baştan böyle bir arayışı reddetmek doğru olmayabilir.
Bulunan çözüm yolu kesinlikle şehit anaların haklarını helal edecek ve Atatürk’ün kemiklerini sızlattırmayacak cinsten olması lazım.
Yine de ben “Imralı Süreci” ile bağlantılı olan altta yazacağım hikayedeki “Benekli Öküz”ün rolünu üstlenip ikazımı yapmak istiyorum. Dikkatlı adım atmakta fayda var.
Artık verilen sarı buzağı mı, sarı dana mı yoksa sarı öküz mü olacak ya da antrikot veya kuyruk yağı cinsinden bir şey mi olacak (ki taviz verileceği kesin) bilemeyiz.
Ama umarım uzlaşmanın sonunda anlatacağım hikayenin sonunda olduğu gibi ”Boz Öküz’’ün gözü nemlenmez.
Kıyamam ben onun göz yaşlarına...
Şimdi yazımı „Sarı Öküz“ başlıklı hikaye ile sonlandırmak istiyorum ve yorumu size bırakıyorum…
Sarı Öküz hikayesi
Otlakların birinde bir öküz sürüsü yaşarmış. Çevredeki aslan sürüsünün de gözü öküzlerdeymiş.
Ancak, öküzler saldırı anında bir araya geldiği zaman, aslanların yapacak bir şeyi kalmazmış. Bu yüzden küçük hayvanlarla beslenmek zorunda kalan aslanlar, iyi beslenememeye başlayınca bir çare düşünmüşler. Topal aslan yanına bir iki aslanı da alarak, beyaz bayrak çekmiş ve öküz sürüsüne yanaşmış.
Öküzlerin lideri Boz Öküz ve yanındakilere tatlı dille konuşmaya başlamış:
"Saygıdeğer öküz efendiler. Bugün buraya sizden özür dilemeye geldik. Biliyorum bugüne kadar sizlere zarar verdik. Ama inanın ki, bunların hiçbirini isteyerek yapmadık. Bütün suç hep o Sarı Öküz''de. Onun rengi sizinkilerden farklı ve bizim de gözümüzü kamaştırıyor, aklımızı başımızdan alıyor. Biz de barışseverliğimizi unutuyor ve saldırganlaşıyoruz. Sizle bir sorunumuz yok. Verin onu bize, siz kurtulun, yine barış içinde yaşayalım."
Boz Öküz ve heyeti bu sözler üzerine aralarında tartışmış ve teklifi haklı bularak, Sarı Öküz''ü vermişler aslanlara. Bir tek Benekli Öküz karşı çıkmış ama kimseye derdini anlatamamış. Bir süre sonra aslanlar yine aynı yöntemle gelip, bu kez Uzun Kuyruk''u istemişler:
"Gördünüz mü ne kadar barış severiz. Sizi de kararınızdan dolayı kutlarız. Ancak, şu sizin Uzun Kuyruk var ya, kuyruğunu salladıkça nereden baksak görünüyor ve aklımızı başımızdan alıyor. Size saldırmamak için kendimizi zor tutuyoruz. Oysa sizler normal kuyruklusunuz. Verin onu bize, bu konuyu kapatıp, barış içinde yaşamaya devam edelim."
Boz Öküz ve heyeti, Uzun Kuyruk''u teslim etmiş, yine Benekli Öküz karşı çıkmış. Uzun Kuyruk, aslanların pençesi altında can vermiş.Bu olay sürekli tekrarlanmış, her seferinde farklı bahanelerle. Sonunda öküzler zayıflamış, aslanlar küstahlaşmış. Artık, hiçbir bahane ileri sürmeden, doğrudan müdahaleye ederek, "Verin bize şunu, yoksa karışmayız" demeye başlamışlar.
Birer birer aslanların pençesinde can verirken, Boz Öküz ve birkaç öküz kalmış geride. İçlerinden biri liderlerine, "Ne oldu bize, nerede kaybettik biz bu savaşı? Oysa, vaktiyle ne kadar güçlüydük" diye sormuş.
Boz Öküz, Benekli Öküz''ün sözlerini hatırlayarak, gözleri nemli "Biz" demiş, "Sarı Öküz''ü verdiğimiz gün kaybettik bu savaşı.."
|