İnsan mutluyken ağlar, yeri gelir mutsuzken de güler mi? İkisi de oluyor hem de farkına varmadan. Bir garip ikilidir bu. İster inanın ister inanmayın. Karışmıştır duygular birbirine. Bazen ağlamanız gereken yerde gülersiniz, ya da bunun tam tersi olur. Eğer varsa bir seyreden şaşkınlıkla bakar halinize.
Koskoca denizde bir nokta gibiydim yaşadığım yerde. Onca kalabalığın içinde, uğultu halinde kulağınıza gelen seslerin inadına, yalnız.
Sımsıcacık gülüşün altında yatan hüzün çukuru öylesine derin ki. Aslında dokunsan saçlarına akıverecek gözyaşları ama umut… O içinde taşıdığı dağ gibi umuttu onu mutlu eden.
Öyle bir yerdi ki orası, önümden her on dakikada bir gelecekte sağlıklı yaşamak için ameliyata girenler, ameliyattan titreyerek çıkanlar. Bazen de çizginin öbür tarafına geçen, ardında şaşkın ve acılı bıraktığı insanlara aldırmadan, sessizce o soğuk çekmecelere gidenler. Burası başka bir dünya. İnsan değerlerini bir kez daha düşünüyor ve değerlerinin yerini farkına varmadan değiştiriyor.
Günlerdir ayni sözler “koridoru boşaltalım” evet, çığlıklar arasında sessizce aramızdan ayrılan birisi daha. Bencilce bir duygu sarıyor yüreğini insanın “çok şükür benim ki değil” diye.
Öylesine yalnızsın ki herkes var ama aslında kimse yok gibi.
Dikkatimi çeken iki kişi vardı, onca kalabalıkta öylesine sevgi ve umut doluydular ki. Her gün hangi saatte olursa olsun onlar dev gibi umutları ile hep oradalar. Durmadan dua okuyan baba ve kocaman gözleri ile gözünü yoğun bakım kapısından ayırmayan anne. Benim gözlerimle iletişim kurduğum iki insan, sevmiştim, umut dolu ışık saçan o kocaman gözlü kadını. İçerdeki meleği öylesine zayıf ve naifti ki. Onun çırılçıplak yatması çok üzüyordu, hep “ üşüyecek meleğim” diye dertlenir, sonra tatlı bir sohbet… İçerden çıkarken öyle mutlu olmuştu ki hem gülüyor hem de gözündeki yaşları silmeye çalışıyordu. Ne oldu dediğim zaman “doktor bir tık iyi dedi”, diye kocaman gözleri ile bana bakıyordu. Sekiz yaşındaki minicik bebek oya gibi işlenmiş yüzüyle, sessizce yatıyordu. İçimde bir hüzün var.
Onu kaybetmenin acısını beraber yaşadığım anneyle baba ve bir hüzün çukuru daha…
Gecenin karanlığında ay ışığı ve yıldızlar kocaman bir hastane bahçesi, belki karanlığın içinde kaybolduğunuzu düşünürsünüz o anda ama öylesine kalabalık ki gelenler gidenler ve hiç durmadan tur atanlar. Aklıma hapishaneler geliyor belki orada gelen giden bu kadar çok değildir ama tur atanlar…
Aslında hep merak ederdim bu tur atmak da neyin nesi diye, kendime geldiğim zaman kaç tur attığımı ben de unutuyordum. O bir düşünce şekli ölçmek biçmek günün ve yarının hesabını çıkarmak. Duyguları doldurup boşaltmak…
Anladım ki buradaki arkadaşlıklarda sıkı oluyor. Deli gibi kan ararken yanı başımdaki insanın ben vereyim demesi ya da veren birinin sizin için” verdim” demesi, işte bunlar insanı hem ağlatıyor hem de güldürüyor. Bu ikili hiç birbirinden ayrılmıyor, anladım ki, içimde yaşattığım bu zıtlık meğer kardeşmiş.
Sevgiyle kalın.
Belma Demir Akdağ,19.10.2014
|