Zaman hep ayni ilerlemiyor insan hayatında. Kimi zaman hızlı kimi zamanda sanki duruyor, demir atmış gibi. Zamanla beraber yürüyemiyorsun. Ne geçmişi unutabiliyorsun ne de geleceğe günaydın diyebiliyorsun. Kalıyorsun olduğun yerde zaman senin önüne geçiyor arkasına bile bakmadan. Öylesine hızlı ki bizlerse sırtımızdaki yükler ile her adımda, artarak yetişmeye çalışıyoruz. Oysa geçmiş düşmüyor insanın yakasından, anılar ve keşkeler sarıyor ruhunu. Hani derler ya”En büyük mezar insanın kalbine gömdükleridir.”Ne çok şey gömüyoruz yüreklerimize. Hiç çıkarmacasına, öyle duruyor katlanarak.
Bir bebeğin doğumu ile bir insanın ölümünde yaşanan duygular öylesine yoğundur ki. Sadece birinde yaşanan sevinç kadar öbüründe yaşanan hüzün vardır.
İnsan bir arkadaşını kaybettiği zaman ne hisseder? Tüm anılardır o anda gözlerinin önüne gelen, yaşanmışlıklar, paylaşımlar, tanışmalar varsa kırgınlıklar ve sonra hüzün sarar ruhunu, bir acı yapışır yakana…
Zaman acımasız diyorum ya, öyle hızlı ilerliyor ki ve hayatıma ne çok insan girdi çıktı, o gün arkadaşımın üstüne bir avuç toprak atarken, ne çok güneş doğmuştu üstümüze ama senin güneşin erken battı dostum dedim. Tanıştığımız ve paylaştığımız onca şeyden sonra hiç aklıma gelmezdi seninle böyle cevapsız konuşacağım, oysa sen cadıydın hepimizi sustururdun şimdi susmayı tercih ediyorsun demek ki. Sanki geçmişe hapsoldum senin başında. Hayat garip işte belki zamanla anıların bölük pörçük gelecek akıllara, hiç yaşamamışçasına ama şunu biliyorum insan öldüğü zaman değil, unutulduğu zaman ölüyor...
Biliyorum şimdi yalnızsın. Ama arkadaşım bu hayatta her kes yalnız biliyor musun? Kalabalığın içinde şöyle bir köşeye çekilip baktığın zaman onca kalabalıkta kendini yalnız hissetmez misin? Aslında doğduğumuz zaman yalnız değil miyiz? Çığlıklarımıza birileri koşup yardım eder ve zorlu bir hayatın içine yürürüz tek başımıza, tıpkı ormandaki ağaçlar gibi. Kendi içimizde yaşıyoruz hayatı.
Zor bir dar boğazda, mücadele ederken, dünya iyisi dostumla deniz kenarına gidip, saatlerce oturup, içimizdeki benle konuşmuştuk. O kendi beniyle, ben de içimdeki benle, belki de en doğrusunu yapmıştık ruhlarımızı o denizle yıkıyorduk. Ama yan yana otursak da ikimizde yalnızdık. Konuşmuyorduk, ama içimizdeki sorunları çözüyorduk. Yalnızlık böyle bir şey…
Aslında çoğumuz öyle değil miyiz? İçimizdeki yalnızlığı yaşamıyor muyuz?
Sevgiyle kalın...
|