Fransızca kökenli global sözü, “küresel” anlamındadır. Sonuna “izm” eklenmediği zamanlarda, “genel ya da bütünlük” anlamında kullanılan bu sözcük, geçmişte kavram olarak ansiklopedilerde bile yer almazken, günümüzde “küresel” tanımıyla popülerlik kazandı. Global sözünün Türkçe Sözlük’teki tanımı şöyle; “1. Küresel 2. Toptan”; Küresel sözü ise “Küre ile ilgili olan. 2. Küre biçiminde olan, kürevi. 3. Dünya ölçüsünde geniş bir bakış açısıyla benimsenen, global” manalarındadır.
Türkçedeki karşığı “küresel” olan global sözü ile yine Türkçedeki karşılığı “küreselleşme” olan globalizm sözleri dilimizde ilk defa ne zaman kullanıldı bilemiyoruz. Dünya dillerinde olduğu gibi Türkçemizde de yaygın olarak kullanıldığı görülmektedir.
İletişim teknolojilerindeki hızlı gelişme ile dünya hızla “tektip”leşirken, Kanadalı ünlü iletişim bilimci Marshall McLuhan’ın söylediği dünya gibi küresel bir köy hâline geldi. 21. yüzyılın ilk çeyreğini yaşadığımız şu günlerde “küreselleşme” sözcüğü, sadece iletişim teknolojilerini değil, sanat, edebiyat, müzik, spor, ekonomi, siyaset, bilim, turizm, barış, savaş ve daha birçok alandaki kavramları karşılamaya başladı. Küresel müzik, küresel spor, küresel sanat, küresel siyaset, küresel ekomomi, küresel şirket, küresel örgüt, küresel turizm, küresel barış, küresel savaş, küresel terör vb. tanımlamalar, yapılan işin dünya ölçeğinde olduğunu “global”leştiğini anımsatmaktadır.
“Global” değil de dilimize yakışan biçimiyle “küresel” açıdan bakıldığında sadece sanat, müzik, barış, spor gibi kulağa hoş gelen “küresel”liklerin yanında, küresel ısınma, küresel savaş, küresel örgüt, küresel terör gibi son derece sevimsiz kavramlar da var kuşkusuz. Ancak şu bir gerçek ki, ekonominin “küresel”i olabildiği gibi, savaşın, terörün, susuzluğun, elektriğin, enerjinin, terörün de küreseli var. Son günlerde tüm insanlığı ve ülkemizi en çok ürküten ise “küresel terör” sözleridir. Çünkü “küresel terör” örgütleri sadece kendi yaşadıkları ülkeyi değil, birçok ülkeyi etki altına alabilmektedir.
11 Eylül 2001 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri'ndeki iki farklı hedefe intihar saldırısı düzenlenmesiyle gerçekleşen bir dizi terör saldırısı ile dünya “küresel terör” kavramı ile tanıştı. 11 Eylül’de ABD İkiz Kulelerine yapılan saldırı sonrası, “din” ve terör” kavramlarının bir araya getirildiğini ve “dinsel terör” ya da “dinî terör” algısının oluşturulduğunu gördük. 11 Eylül saldırısı, “dinsel terör” tanımlamasının, “küresel terör” kavramını karşılayan bir anlam olarak ortaya çıkmasına yol açtı. Daha düne kadar “uluslararası terör” kavramı kullanılırken “küresel terör” kavramı yaygınlaştı. Esasen terörizmden siyasi ve ekonomik anlamda faydalar sağlayan ülkeler ve toplumların çıkarları için bu söylem âdeta bir günde küreselleşmiştir. İşte 11 Eylül saldırısı sonrası, “küresel terör” kavramının yaygınlaştığı günden itibaren tüm dünyada kasıtlı olarak bir gerginliğin üretildiği gözlenmektedir. Batılı ülkeler kendilerine yönelen terörü “küresel terör” olarak tanımlarken, “ küresel terör” nedeniyle mağdur edilen devletler ve toplumlar da “küresel terör”den yakınır olmuştur. Çünkü her ikisinde de terör “küresel”e hizmet etmektedir.
Orta Doğunun başkentlerinden Avrupa başkentlerine sıçrayan “küresel terör”ün her yerde kol gezdiği “küreselleşen” dünyada günlük yaşantıyı önemli ölçüde etkileyen bir korku ve panik havası şehirlerin sokaklarını sarmaktadır. Küreselleşen “globalleşen” dünyada sınırlar önemsizleştiğinden tıpkı sermaye, eşya, insanlar gibi bombalar ve silahlar da özgürce hareket etmeye başlamıştır. Vatanı olmayan “küresel terör” çok farklı ülkelerde kendini göstermektedir. Son 50 yılda Orta Doğu ülkelerinin terör örgütlerine mal edilen “küresel terör” suçunun, artık dünyanın en büyük ülkelerinin ve istihbarat servislerinin iş birliği ile gerçekleştiğine dair deliller ortaya çıkmaya başlamıştır.
ABD, AB, Rusya gibi dünyanın büyük devletlerinin, Orta Doğudaki çıkarlarını, enerji yollarını, petrol ve doğal gaz yataklarını onlar adına güvence altın almayı sağlayan politikalarının, hızlandırılmış bir küreselleşmeye doğru evrildiği görülmektedir. Özellikle Batılı devletlerin ve ABD’nin küresel ekonomi, küresel dış politika, küresel enerji politikalarını kapsayan ve dünyanın yeraltı zenginliklerinin bu ülkeler tarafından paylaşılması öngören söz konusu politikaların devamılığı “küresel terör”ü körüklemektedir. Sanayileşmiş Batlı ülkelerin, Orta Doğu’nun petrol, maden ve doğal gazını “sat, soy, yok et” mantığı ile ele geçirmeye çalışmasına yönelik iç savaş, bombalı saldırılar ve her türlü öldürme eylemi “küresel terör”ü beslemektedir.
IŞID, DAEŞ, E Kaide, PKK, PYD gibi “küresel terör örgütleri”nin faaliyet alanlarını her geçen gün artırması sonucu, Orta Doğu cofrayasında günde 100 insan yaşamını kaybediyor. Irak’ın işgali ce Suriye iç savaşı ile bölgede gittikçe büyüyen ateş topu, Türkiye başta olmak üzere birçok ülkede intihar saldırıları, patlayıcı yüklü araçlarla yapılan terör saldırılarına yol açmıştır. Avrupa’nın İspanya, Paris ve Brüksel gibi önemli başkentlerine sıçrayan “küresel terör”ün, onu destekleyenleri de vurmaya başladığı görülmektedir.
Küreselleşmenin güvenliğinin sağlanmasını isteyen ABD, AB, Rusya, İsrail gibi ülkeler, küreselleşme sürecine karşı çıkan her dinamiği, tehdit olarak algılıyorlar. Internet, sosyal medya ve kitle iletişim araçlarını “küresel” amaçları için kullanan bu ülkeler, dünyanın her yerinde iletişim ağını kontrol etmektedirler. Başka bir deyişle yazılı ve görsel basın ile tüm iletişim sistemleri “kürselleşme”ye hizmet eden işletmelere dönüşmüştür. “Küreselleşme”yi gerçekleştirmek için “küresel teröre” alabildiğine izin veren Batılı ülkeler, para ve silah desteği verdikleri IŞID, PKK, PYD” gibi terö örgümlerinin insanlık suçlarına, soy kırımlarına göz yummaktadırlar. Avrupa başkentlerinde patlayan bombalar ardından, “küresel terör”e karşı olduklarını dile getiren “küresel terör” destekçisi ülkeler, bu konuda Orta Doğu ilkelerini suçlamakta, “dinsel terör”den söz etmektedirler. Müslüman ülkelerde göz yumdukları katliamları ve mezhep savaşlarını yaratan Batı ülkelerinin desteklediği IŞID terörünün, Avrupa başkentlerine sıçraması üzerine Hristiyanlara yönelik “İslamcı terör”den söz edilerek bir “İslamafobi” algısı oluşturulmaktadır.
“İnsan hakları ve demokrasi”getirme gibi gerekçeleri kullanarak müdahale ettikleri Orta Doğu ükelerinde terör bataklığı yaratan, mezhep savaşları ve Suriye iç savaşına yol açan “küresel terör”ün sahipleri birçok ülkede darbelere zemin hazırlamaktadırlar. Mısır’da yaşanan askerî darbe ile hız kazanan ülkeleri hizaya getirme pojeleri, 15 Temmuz darbesi ile ülkemizde de uygulanmaya konulmuş, “küresel terör” bu defa FERHULLAH TERÖR ÖRGÜTÜ aracılığıyla kendini göstermiştir. Orta Doğu ve Yakın Doğu ve Kafkasya ülkelerinde değişik cemaatler, dernekler, terör örgütleri hatta devlet adı altında faaliyet gösteren “küresel terör”, “küreselleşme”ye hizmet etmeye, dünyayı kolayca yönetilen bir köy hâline getirmeye devam etmektedir.
“Küresel terör” ülkemizi, FETÖ, PKK/PYD terörü ile ciddi biçimde tehdit ederken, Orta Doğu gibi istikrarın olmadığı, kan ve gözyaşının olduğu bir coğrafyada yaşamanın bedelini ödüyoruz. Bölgemizi kontrol altına almaya çalışan güçler, Türkiye ile vekâlet savaşı yürütmektedir. Yani taşeron olarak kullandığı örgütler aracılığıyla bizimle savaşan bu ülkelere karşı İstiklal Savaşı verdiğimiz günlerde yaşadığımız olaylara tanık olmaktayız.
Ülkemizde biçok ailenin ocağına ateş düşüren ve vatanı, zamanı, zemini olmayan “küresel terör”ün “küresel” her şeyde olduğu gibi ülkemizi teslim almamasını yürekten temenni ediyoruz.
|