Güzel dil Türkçe bize,
Başka dil gece bize
Ziya Gökalp
1908'den sonra başlayan Millî Edebiyat akımı ve 1911'den sonra kendini gösteren Yeni Lisan hareketiyle, dilimiz, Arapça ve Farsça kuralların baskısını kıran daha düzenli bir sadeleşme yoluna girmişti. Ancak daha yapılacak çok şey vardı. Üstelik Türkçeye Tanzimat'tan beri girmeye başlamış olan Batı kaynaklı ve özellikle Fransızca sözlerin durumu da tedirginlik yaratmıştı. 1 Kasım 1928 “Dil Devrimi” ile 12 Temmuz 1932 tarihinde Türk Dili Tetkik Cemiyeti’nin kuruluşu ile başlayan çalışmalar, Tanzimat ile başlayan ve Cumhuriyet sonrasında kendini gösteren dilde sadeleşme hareketlerinin devamı idi.
Dil ile toplum, dil ile kültür arasındaki sıkı bağlantı dilin ulusal devlet anlayışına uygun ölçüler ile ele alınmasını gerekli kılıyordu. Mustafa Kemal Atatürk, ulusal bilinci ayakta tutan ve toplumun bireyleri arasında duygu ve düşünce birliği sağlayan tarihi süreç içinde Türkçenin ne denli ihmale uğradığını çok iyi bilen bir devlet adamı olarak bu gerçeği daha Türk Dil Kurumu'nun kuruluşundan önce, 1930 yılında, Sadri Maksudi Arsal'ın Türk Dili İçin adlı kitabının başında şu veciz anlatımla dile getirmişti:
"Millî his (toplum bilinci) ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin millî ve zengin olması millî hissin inkişafında (gelişmesinde) başlıca müesserdir (etkendir). Türk dili dillerin en zenginlerindendir. Yeter ki bu dil şuurla (bilinçli olarak) işlensin! "Ülkesini, yüksek istiklâlini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır."
Mustafa Kemal Atatürk, dilin bir ulus varlığı için ne denli kutsal bir değer taşıdığını dikkate alarak dil ile kültür arasındaki sıkı bağlantıyı da şu açık seçik sözlerle dile getirmiştir:
"Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türk halkı Türk milletidir. Türk milleti demek Türk dili demektir. Türk dili, Türk milleti için kutsal bir hazinedir. Çünkü, Türk milleti geçirdiği nihayetsiz felâketler içinde ahlâkının, an'anelerinin, hâtıralarının, menfaatlerinin; kısacası, bugün kendi milliyetini yapan her şeyinin dili sayesinde muhafaza olunduğunu görüyor. Türk dili, Türk milletinin kalbidir, zihnidir."
12 Temmuz 1932’de kurulan Türk Dil Kurumunun “Türkçe Kurultayı” adı verilen ilk Genel Kurul’u 26 Eylül 1932 günü Dolmabahçe Sarayında yapıldı. Daha önce yapılan çağrının da etkisiyle kurultaya 814 üyeyle birlikte katılanların sayısı 917’ye ulaştı. Ülkenin her yanından ve her meslekten kişilerin, saz şairleri ile yemenili köylü kadınlarının katılımı, toplantının ulusal özelliğini göstermişti. Başkan Samih Rıfat, kurultayın açış konuşmasında, amacın Türkçeyi ulusal dil düzeyine çıkarmak, yazı dili ile halk dili arasındaki ayrılığı gidermek olduğunu belirtmiş, bu amaca da ancak halkın katılımıyla ulaşılabileceğini söylemişti. Kurultayda, Türk Dil Kurumu’nun tüzüğü üzerinde çalışılmış, tüzüğün birinci maddesinde şu yargıya yer verilmişti:
"Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Hazretlerinin yüksek koruyucu başkanlığı altında 12 Temmuz 1932’de Türk Dili Tetkik Cemiyeti adlı bir cemiyet kurulmuştur."
Derneğin amacı da şöyle belirlenmişti:
"Türk Dili Tetkik Cemiyetinin amacı, Türk dilinin öz zenginliğini meydana çıkarmak, onu dünya dilleri arasında değerine yaraşır yüksekliğe eriştirmektir."
Kurultayın son gününde oybirliği ile kabul edilen 26 Eylül’ün “Dil Bayramı” olarak kutlanması önerisi ile her yıl 26 Eylül’ü “Türk Dili Bayramı” olarak coşkuyla kutluyoruz. “26 Eylül Dil Bayramı”, aynı zamanda “Dil Devrimi”nin da coşkuyla kutlandığı bir gün. Bilindiği gibi “Dil ve Alfabe Devrimi” 1 Kasım 1928 yılında gerçekleşti ve dört yıl sonra ilk defa 26 Eylül 1932 günü “Birinci Türk Dili Kurultayı” toplandı.
“Birinci Türk Dil Kurultayı”nın toplandığı Eylül ayının 26. gününü de içine alan son haftasında geleneksel olarak “Türk Dili Kongresi” toplanır olmuş, aynı tarih Türkçe için “Dil Bayramı” olarak kutlanmaya başlanmıştır.
26 Eylül Türk Dil Bayramı’nın 89. yıl milletimize kutlu olsun!
|