Yaşanan gelişmeler ve toplumdaki yozlaşmalar çoğaldıkça geçmişi yad etmek ve özlemi dile getirmek için “Nerede o eski günler?” sözleri çokça kullanılır oldu. Özellikle de yaşadığımız siyasi, kültürel ve dini yozlaşma insanı bazen çileden çıkartmakta, “Nerede o eski günler?” sözleri yaşanan yanlışları örtmeye yetmemektedir.
Sitem dolu bu cümleleri kullanma sebebimi açıklayınca herhalde siz de bana hak vereceksiniz. Çocukluk yıllarımızın Ramazan ve Bayram adetlerinin birçoğunun günümüzde terk edildiğini üzülerek görüyoruz.
Çocukluk yıllarımızın Ramazanında coşkuyla teravihler kılınır, sokakların, caddelerin, sahur vaktine kadar dolup taşar, kebaplar, künefeler yenir, çaylar içilir, dostlarla muhabbet edilirdi.
İlk gece davul sesiyle uyandığımızda annemizin sahurda pişirdiği tereyağlı pilavın kokusunu duyardık. İlk gece pilav yemenin haneye bereket getireceğine ve ramazanın kolay ve çabuk geçeceğine inanılırdı. Mercimekli bulgur pilavının da tok tutacağı söylenirdi. Sahur hazırlığı olarak bazen annelerimizin akşamdan “bişi” denen hamuru yoğurur ve ekşimesi için üzerine temiz ıslak bez örtüp yatarlardı. Sahurda da bu hamurlar kızgın yağda kızartılır ve bişiler taze demlenmiş çayla sıcak sıcak yenirdi.
Sahurda davul sesiyle uyanmak ramazanın ayrı bir güzelliğiydi. Herkes sahura kalkmayı zevkli bir görev olarak yerine getirirdi. Eğer çocuklar sahura kaldırılmazsa sabahleyin ağlarlar ve davulcuyu göremedik diye üzülürlerdi. İlk gün genellikle çocuklara da oruç tutturulurdu. Bazen iftara kadar dayanamayıp acıkan çocuğun orucu bozdurulurdu. Bu kez orucum bozuldu diye ağlayan çocuğa “Yarın yine tutarsın” denirdi. Bilhassa Kadir Gecesi ve Arife günü iftar vakti oruç tutan çocukları, evin büyükleri bir iki adım sırtında gezdirir, iftarda ise şekerle ödüllendirirdi. Büyüklerimizin böylelikle oruç tutmayı bize sevdirmesi sayesinde bizler büyüdükçe oruç tutmanın kolaylığını ve sevabını öğrendik.
İftar sofralarımızda yemeklerden ayrı tabaklara konup, değişiklik olsun diye komşulara verilirdi. Tabii onlardan da bize gelirdi. Bu da komşuluk ilişkilerinin daha sıcak ve samimi olmasını sağlardı. İftar sofralarını misafirlerle şenlenir ve güzelleşir. Çünkü iftar sofrasında yemeğin miktarı ve çeşidinden çok, içten bir samimiyetle, güler yüzle, şenlikle bir araya gelinmesi, ramazan ve iftarın güzelliklerini yaşatır insana. Çünkü büyüklerimiz bize, “İftar sofraları misafirlerle şenlenir ve bereketli olur, hatta akrabalara haber vermeden aniden iftara gitmek de daha sevaptır.” derlerdi.
Ramazan bayramı hazırlıkları ise apayrı bir güzellikti. Günlerce öncesinden bayram yemekleri hazırlanır, baklavalar açılırdı. Her ev maddi gücünün yettiği oranda mutfak hazırlıklarını tamamlardı. Bayrama yakın tekrar bir ev temizliği yapılarak bütün işler Kadir Gecesi’nden önce bitirilirdi.
Arife gününden önce bütün hazırlıklar biter, çoluk çocuk ailece Kabristan ziyaretine gidilirdi. Arife günü ikindi namazını veya bayram günü bayram namazını müteakip yapılan mezar ziyaretlerinde rahmetlik olan yakınlarımıza karşı görevimizi yerine getirmenin mutluluğunu hissederdik.
Ortak değerleri ayakta tutan, dargınların barışmasına vesile olan, Bayram günü ise ayrı bir coşku yaşanırdı. Dededen toruna yüzyıllardır sürdürülen gelenek ve göreneklerin devamlılığını sağlayan bu güzel günde herkesin yüzü gülerdi. Özellikle de çocukların. Bol bol bahşiş ve şer almanın sevincini yaşarlardı. Bayram sevinci onların yüz ifadelerinde anlam kazanırdı âdeta. Büyük küçük herkese Bayramlık giysileri giymesi, çocuklara bayram harçlığı verilmesi, şeker ve tatlı ikram edilmesi bugünün en belirgin gelenekleriydi.
Yüzyıllardır süregelen bu âdetlerimizin utulmaması ve unutturulmaması gerektiği düşüncesindeyiz. Bizden sonraki nesillere bırakacağımız en güzel miras, Türk toplumunun sonsuza kadar yaşayacak olan kültürü, töresi ve gelenekleridir. Herkese iyi ramazanlar ve sağlıklı, mutlu, neşeli bayramlar diliyoruz. Her yıl bu güzel günleri aynı içtenlikle yaşamak umuduyla…
|