Hani derler ya İstanbul anlatılmaz yaşanır, artık hem anlatılır hem de yaşanır oldu bu mega kent.
İstanbul deyince akla ne gelirdi, inci tanesi gibi denizin ortasında nazlı nazlı duran Kızkulesi, biraz ilerde Galata Kulesi, Topkapı Sarayı, Halici, saymakla biter mi? Bitmez, günlerini aylarını hatta yıllarını alır keşfetmek için bu mega kenti...
Peki, şimdi ne geliyor akla küçücük sokak aralarına dalıp kaldırımların üstüne çıkarak haldır haldır giden şehir eşkıyası koca kamyonlar, onları da gördüğü anda kaçmaya çalışan yayalar ve küçük arabalar. Sonra beton arabaları kırmızı ışıkta bile betonum kurumasın diye geçen, yolda ambulansmış gibi devamlı kornaya basıp taciz eden arabalar.
Sokağa baktığınız zaman toz bulutundan sokağın sonunu göremezsiniz. Yıkılan evlerin yıllanmış tozları alır sizi içine bir de oralarda satılan yiyecekler, lokantalar ve buralarda mutlulukla yemek yiyen insanlar ve çocuklar yazık bu İstanbul’da yaşayanlara.
Eskiden yağmur yağınca vasıta bulamıyorum diye dertlenirken, şimdi eyvah sel bastı diye olduğumuz yerde kala kalıyoruz. Kalmak istemeyende atıyor kendini o pis suya yüzmeye çalışıyor. Kanalizasyonlar çalışmaz, kimsede kontrol etmeye çalışmaz. Haaa… Çok sıkışanda kapağını açar su gitsin diye, düşünmez ki o panikle birisi bunun içine düşer mi diye?
Metrolar çok güzel yakışır dedik mega kente, yağmuru görünce metro oldu nehir hep bir bozuk düzenlik hep bir yanlış hesap var ülkemizde.
Hiç İstanbul’u uçaktan seyrettiniz mi koca koca binalar aralarında ufak ufak yeşil alan göz kırpar size.
Devasa büyüklükteki binaların ve asfaltların sıcaklığı insanın yüzüne vururken mevsimlerin dengesi bozuldu. Nedense hep bir doğayla uğraş var. Yalnız İstanbul mu her yerde ağaçlara savaş açılmış gibi. Eh doğayla uğraşırsan doğanın dengesini bozmaya çalışırsan o da intikamını alır.
İstanbul’da arka arkaya gelen tufan doğanın intikamı gibiydi. Kocaman kocaman dolular camları kırarken panjurları ve arabaları adeta dövüp perişan ettiler. Azıcık bir yağmurda çalışmayan alt yapı bu tufanda çalışır mı? Lağım suyu karışmış yağmur sularının içinde yürüyenler, yüzenler ve onlarla yunmuş yıkanmış sebzeler ah İstanbul’um keşke sen öyle kalsaydın diyesim geliyor.
Ağaçlar sanki bizi keser misiniz? Bizde kökten gideriz der gibiydiler. Yüzlerce ağaç asırlık ya da genç kökleri ile çıkıp gittiler.
Birkaç gün önce gittiğim Gata hastanesinde gölgesinde dinlendiğim ağaçların daha sonra hallerini görünce gözlerim yaşardı. Hiç bu kadar çok devrilmiş kırılmış ağaç görmedim bir arada, evet doğa ceza verdi ağaçları yok edenlere.
Eskiden Taksimde gezerken mutlu olurdum şimdi gitmiyorum, yeşil yok betonun ısısı sanki ayaklarınızın altını yakıyor. Eh bunun gibi pek çok yer oluştu o zaman da İstanbul’a tufan hoş geldi.
Bizler, tekrar olmasın Allah Korusun diyoruz da bu tufanlar zaman zaman bize çok kötü günler yaşatacak gibi geliyor.
Sevgiyle kalın…
Belma Demir Akdağ, 30.07.2017
|