Geçenlerde bir kitap okudum. Kitabı okurken zaman zaman düşündüm, bazen o insanlarla empati yapmaya çalıştım ama başaramadım. Başarabilmem için yaşamam gerektiğini anladım.
Zaınab Salbi’nin yaşadıklarını kaleme alması ve yalın bir dille anlatmasından etkilendim. Şimdi kim bu diyeceksiniz, Zaınab Salbi 1969’da Bağdat’ta dünyaya gelmiş. Salbi’nin babası, Saddam Hüseyin’in özel pilotu. 19 yaşında Chicago’da yaşayan Iraklı bir bankerle evlenip Amerika Birleşik Devletine yerleşmiş. İlişkisinin yürümemesi nedeniyle üç ay sonra eşinden ayrılmış ve Amjad Atallah isimli bir Filistinliyle evlenmiş.
Salbi daha sonra kar amacı gütmeyen savaşta tecavüze ve tacize uğrayan kadınların hakkını koruyabilmek, yaşayabilecekleri barışçıl ortamları sağlamak adına Women for Women International’ ı kurmuş, halen de buranın başkanlığını yapan bir hanım.
Tabi bu sadece suyun üstü. Yaşadıkları ve ruhunda açılan yara kolay kolay aşılamayacak kadar ağır.
Bir Diktatörü anlatan bu kitapta Saddam Hüseyin’in bildiğimiz bir yüzü vardı. Ülkesinde yaşayan insanları da ne çok incittiğini ve korkuttuğunu biliyorduk. Bu kitabı okuyunca,onunla yaşamanın insanın ruhunda açtığı korkunun derinliğini anladım. O korkuyu bizlerinde anlayabilmesi için ancak yaşamamız gerektiğine inandım.
Aslında ruh sağlığı bozuk, içinde hep arkadaş özlemi olan birisi. Arkadaşlık ve sevgi anlayışı farklı olan Saddam, düşüncelerine ya da istediği cevabı vermeyen en yakınını bile öldürmeyi gözünü kırpmadan yapabilen bir kişilik.
Hiç kimsenin hakkında olumsuz konuşamadığı eleştiremediği yan gözle bile bakamadığı bir diktatör.
Tüm telefonların dinlendiği ve Baas Üyelerinin gözlemi ve baskısı altında yaşayan bir halk. Zengin insanların her sene Saddam’ın istediği miktarda parayı vermek zorunda olduğu bir ortam. Veremeyenin boynundaki kolyeyi elindeki yüzüğü alan aç gözlü bir diktatör.
Oğlunun, Baas Partisi Üyelerinin, hatta Saddam’ın beğendiği kadınlara tecavüz etme özgürlüğü yaşanan bir yer.
Tüm bunları yaşamış yüreğindeki acıyı gözündeki korkuyu silemeyen kadının öyküsü. Saddam’ın ölümünden sonra bile ruhunun yaralarını bir nebze dinlendirmek, gizli konuşmaların ve beynindeki cevapsız soruları sorduğu teyzeleri ayni korkuyla yüzüne bakıp hiç konuşmamışlar. Korku çok derin, yaşanan acı anlatılamayacak kadar derin. Bu korkuyu biz anlayabilir miyiz? Elbette ki, hayır. Irak halkının yaşadıkları içimi acıttı. Bu kitapla, özgürlüğün ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anlıyor insan. Siz de alın okuyun diyorum.
Sevgiyle kalın…
|