Leonardo da Vinci “Son Akşam Yemeği” isimli eserini yapmayı düşündüğü zaman, İyiyi İsa’nın bedeninde, Kötüyü de İsa’nın arkadaşı olan ve son akşam yemeğinde ona ihanet etmek isteyen Yahuda’nın bedeninde tasvir etmek istiyordu. Resmi bırakıp kendisine model aramaya başladı. Bir gün koronun verdiği bir konserinde İsa tasvirine uygun bir model buldu. Aradan üç yıl geçti eser tamamlanmak üzeriydi ancak, Yahuda olacak modeli bulamamıştır. Yolda gördüğü perişan sarhoş baygın duran bir model buldu. Adamın yüzündeki inançsızlığı, bencilliği, günahı resmetti. Sarhoş model kendine geldiği zaman duvardaki harika resmi gördü.” Ben bu resmi daha önce gördüm dedi. Leonardo şaşırdı. Üç yıl önce elimdekini, avcumdakini kaybetmeden önce, o zamanlar koroda şarkı söylüyordum bir ressam beni İsa’nın yüzü için modellik yapmak üzere davet etmişti…”
Leonardo da Vinci “İyi ve kötünün” yüzünü ayni insandan yapmıştı.
Hayat bir fotoğraf çekimi değil mi? Tıpkı Leonardo gibi yıllar sonra ayni insanı buluyor. Her gördüğümüzü her olayı beynimiz arşivliyor. Hepimiz bir yerde hayatın fotoğrafını çekip beynimizde arşivliyoruz. Fotoğrafın iyi veya kötü olduğuna önce göz sonra beyin karar veriyor. Onun için bakmak değil görmek önemlidir. Yaşadığımız hayatı görebiliyor muyuz?
Aslında hepimiz bir fotoğraf makinesiyiz, her insanı tanımak için beynimiz çekilen fotoğrafları biriktirir birikenlere baktığınız zamanda sizin veya iletişimde bulunduğunuz insanların davranışından kişilikleri tanırsınız. Onun içindir ki insanın kendisini ve çevresini doğru tanıyabilmesi de bir sanattır.
İnsanlar, acımasız, bencil, hırslı, haset ve açgözlü değil mi? Ruhunu terbiye edebilenler iyi huylu insanlar oluyor. Eğer insanların fotoğraflarken görebiliyor ve iyi algılayabilirsek, özümlemesini iyi yapabilirsek bizde empati yoluyla, sonrasında da ruhumuzu terbiye edebiliriz.
İnsanı tanımak zordur. Aslında insanı tanımak bir sanattır. Bunun yolu da insanın kendisini tanımasından geçiyor. Kendini eğer çok iyi tanırsan diğer insanları da çözmen o kadar kolaylaşır sanırım. Hayaller peşinde koşmadan, yaşanan hayat dilimini fark etmektir önemli olan.
Hayat sandığımız gibi çok uzun değil, yaşlar büyüdükçe insan hayatın ne kadar kısa olduğunu fark etmesine neden oluyor. Hayat,doğumla ölüm arasında kalan zaman dilimini iyi değerlendirebilmektir. Bu süre içinde yapacağınız idealleriniz varsa hayat sizin için daha da kısadır. Yaşarken insan üretebildiği kadar üretmelidir. Ülkesi için, ailesi için ve çevresi için sonradan pişmanlık duymayacak şekilde yaşamalıdır.
Allah insana düşünme yetisi vermiştir. Devamlı düşünmelidir, düşündükçe hem kendisini hem de çevresini daha iyi tanır, okumalı, ilim ve teknoloji ile ilgilenmeli ve yaşadığı topluma, ailesine, ülkesine değer katmalıdır.
Sevgiyle kalın…
Belma Demir Akdağ, 06.08.2018
|