“Zamlar üstümüze yağıyor” demiştim ama yanılmışım. İstanbul’a bir dolu yağmıştı da bütün arabalar delik deşik olmuştu ya, zamlarla öyle bir dolu sağanağına yakalandık ki, tabiri caiz ise zamlardan çoğunluğumuz tıpkı o arabalar gibi delik deşik olduk. Arabalar kuyruğa girip tamircide yaralarını sardırdılar da biz yaraları zor sardırırız gibi gözüküyor. Üstelik daha ne gibi bir süreç yaşayacağımızı bilmiyorsak desem de, ufukta henüz ışık gözükmüyor.
Uzun zamandır İstanbul dışındaydım. Dolar ve Euro çıkışlarından sonra ilk pazara gittiğim de kendimi bir anda İstanbul’da zannettim ve bu döviz yükselişi bu kadar çabuk pazara nasıl ulaştı diye şaştım kaldım. Tarladan toplayıp getirdikleri bamyalar on lira oluvermişti, fasulye bir anda yedi liraya vurmuş, dövizdeki artış bu kadar çabuk pazarı nasıl etkiledi demekten kendimi alamadım. Pimapenciye “tel pencere yaptırmak istiyorum fiyat verir misiniz?” dediğim zaman cevap, “fabrika fiyat vermiyor “ oldu. Malı almış, elinde ama, pimapen yapmak için artış fiyatını bekliyor. Sadece güldüm, “biz hangi ara bu kadar çıkarcı bir millet olduk” diye düşünmeden yapamadım.
Alışverişte kedi şımartma maması aldım altı lira, indirim yapıldı dendi, gittim üç lira, şu anda on lira, her ne fiyata satarsa satsın satıcı mutlaka kar ediyordur. Böylesine uçuk fiyatlar olur mu? Derseniz olur diyeceğim. Pazarın başında domates, fasulye, barbunya, mandalina fiyatları on lira, zabıta başında “bak sonra ceza yersin “dedi gitti. Pazarın içlerine girdim iki liraya da var, beş liraya da var, ayni mal. Dönüşte tekrar baktım fiyatlar gene on lira. Zabıta ile bu iş olmuyor demek ki. Bu insanlara yazık değil mi, halkı yolmaya çalışan bu açıkgözler neye göre hareket ediyorlar. Esnafın hepsi kar ediyor, ucuza satanda, pahalıya satanda, kimse zararına malını satamaz.
Aslında bu verdiğim örnekler basit örnekler, yangın toplumun her kesiminde var. Coşmuş dörtnala giden bir enflasyonla karşı karşıya kaldık ama nerede nasıl duracak sizin gibi ben de bilmiyorum.
Bildiğim şu sağlıksız beslenme alıp başını gidecek, kimi bu krizde zenginleşti, kimi de yere yapışmış vaziyette. Benim üzüntüm evine hiçbir şey alamayanlar. Baştakiler ne derse desin ben cebimdeki paraya bir de alım gücüme bakarım. Aldığım para sadece yememe içmeme bile yetmiyorsa bu kriz vardır derim. Çocuğu olan, kirası olan, evine on ekmek alan, bir lira bile benim için değerlidir diyenler için kriz vardır. Kışı hiç düşünmek istemiyorum zaten.
Eczaneye gidip de ilaç farkı olan elli lirayı” nasıl ödeyeceğim” diyen için kriz vardır.
Çocuğunun eğitim giderini karşılayamayan için, kriz vardır.
Maaşı alıp da bir hafta sonra kara kara düşünen için, kriz vardır.
Evde olmadığı süre içinde evine yüz on lira elektrik parası gelince, gözleri açılanda kriz vardır.
Kırasını ödeyemeyende, servis parasını veremeyende, evine ekmek alamayan da kriz vardır.
Cebi parayla dolu olanlara sözüm yok, ama çoğunluğun cebinde, yüreğinde yangın var.
Dilerim bu durumu daha kötü günler gelmeden atlatırız.
Sevgiyle kalın…
|