Geçenlerde genç bir hanımla sohbet ettim. Konu işsizliğe geldiği zaman “çok şükür benim işim var” dedi. Ben de merak ettim” nerede çalışıyorsun?” Diye sorunca bir güzellik merkezinde sekreter olduğunu söyledi, mutluydu. “ Nereden mezun oldun mesleğin nedir? Sorusuyla boynunu büktü “aslında mesleğimi yapmak isterim ama iş yok.” Ben Radyo Televizyon mezunuyum ve mesleğimi yapmayı çok istiyorum” deyince yarasına dokunduğumu anladım.
Üniversitelerden mezun olan gençler kendi mesleklerini yapma özlemi içindeler ancak, bu ortamda bunu gerçekleştiren bir azınlık var. Üniversite mezunu olup da tekrar kursa gidip daha alt seviyede daha düşük maaşlı işlerde çalışan bu gençlerde umut bitmiş. Alınan parayla geçinme şansı, hele bir yuva kurmak tamamen hayal. Askeri ücretle çalışan bir delikanlı, sekiz yüz liraya ev tuttuğunu anlattı. Ne yiyip içiyorsun peki deyince öğlen şirkette yiyorum, akşamları da çubuk türü şeylerle idare ediyorum. Yakıt elektrik, su, telefon, yol parası elimde hiçbir şey kalmıyor. Kız arkadaşım var, evlenmek istiyoruz ama şimdilik bu da mümkün değil dedi. Ne mezunusun diye sorduğumda senelerdir tayin bekleyen bir öğretmen adayı olduğunu öğrendim. Bu iki örnek, daha bunun gibi bizim bilmediğimiz ne hikayeler var. İşsizlik dağ oldu da iş yok, üretim yok…
Gençler bu durumda iken, insanlar pahalılıktan bizar olmuş durumda burnundan solurken, hükümetin halen seçim seçim diye ortalıkta gezmesi insanın canını sıkıyor.
Geçen gün ekonomi bakanı enflasyon düştü dedi. Ben onu bunu bilmem. Benim cebimdeki yüz lira alışveriş yaparken otuz lira gibi gidiyorsa enflasyon düşmemiş demektir. Ne zaman cebimdeki para kendi değerini alışverişte gösterirse o zaman derim ki, evet enflasyon düşmüş.
İmamoğlu’na yapılanlar herkeste bir soru işareti oluşturdu. Geçmişte yapılan seçimlerde iddia edilen şeylerin yapılmadığına insanları kim inandıracak. Ki her seçimden sonra bu söylentiler olmuştur. Oylar çalındı denmiştir. Seçimden iki gün önce mühürlü seçim kağıtları bulunduğunu basın yazmıştı. Demek ki bu seçim hikayesinde hep bir şaibe var kime güveneceğimizi, kime inanacağımızı bilemedik. Şimdi de “YSK'nin kararını, sandık kurulu başkan ve üyelerinin kanunun açık hükmüne rağmen kamu görevlisi olmaması “nedeniyle seçimi iptal edenler ayni kadroyla seçime gidiyor yani düşünmeden edemiyor insan acaba kasıtları oy kullananlara eziyet mi? Her şey gibi güven duygusu da yozlaştı.
Kılıçdaroğlu’na yapılan linç girişimini televizyonda izlerken kahroldum. Bir zamanlar Cemil Ciçek’de, namaz sonrası camide bunun daha azı ile bir protestoyu, arkasından da kovalanmasını izlemiş o zaman da üzülmüştüm. Hiç kimse bu tür davranışları hak etmemektedir.
Biz nasıl insanlar olduk. Şehit cenazesinde yapılan, sanki Osmanlı döneminde oluşan yeniçerilerin ayaklanması gibiydi. Aradan öyle çok zaman geçmiş ki, teknoloji öyle ilerlemiş ki,
hukuk, insan hakları öyle gelişmiş ki, bu dönemde, nerede kalmış bu insanlar. Nerde yaşıyor bu karanlık düşünceli ille de kan, ölüm diyen insanlar. Kim tetikliyor, kim bu olayı düzenliyor?
Hukukun üstünlüğü diyoruz ya, insanlık vicdan, sevgi, barış hepsi lafta kalmış. Olay sonucunda söylenen sözler, duyarsızlık, hatta cenazeye gitti diye neredeyse suçlu ilan edilmek, olayların, hepimizi üzdüğüne inanmak istiyorum.
Ülkenin her yerinde küçük çocuklar hunharca tecavüze uğrarken, kadınlar sokak ortasında öldürülürken, hayvanların ayakları kesilip katledilirken, ölen futbolcuya “rahmet dilemeyin o Hristiyan “diyen müftüler varken, insanı insan olarak gözler görmüyorsa bu ülke tabiri caizse, Teksasa döndüğü halde ses çıkarılmıyorsa…
Sevgiyle kalın…
Belma Demir Akdağ,10.06. 2019
|