Hayatın yarısı kadın diyoruz.
Hatta yarısından fazlası kadın.
Üstat Orhan Selen’in söylemiyle “kadın, temsilcisidir” diyebilir miyiz.
Şöyle bir düşününce mantıklı geliyor değil mi?
Kadın doğuruyor!
Ne kadar kutsal bir varlık, ne büyüleyici özellik.
Emziriyor kadın!
Bebek doğar doğmaz kadının bütün fizyolojisi bebeğin ihtiyacına göre yenileniyor.
Memeleri süt dolan kadın, yaratıcının ona verdiği bu muhteşem gücün tadını yaşıyor.
Hayata bir insan yetiştiriyor.
Peki kadının etkinliği bununla bitiyor mu?
Hayır tabii ki!
Kadın çevresindeki herkes ve her şey çok etkili bir güce sahip.
Biraz ileri gideceğim.
Hz. Hatice’den bahsedeceğim.
Hz. Muhammed’in eşi Hz. Hatice Mekke’nin ileri gelenlerindenmiş.
Kervanları varmış, sözü geçen bir tüccarmış.
Düşünün! Kaç yıl önceki kadından bahsediyoruz.
Hz. Muhammed Hatice’nin kervanlarının başında görevli, Hatice’nin çalışanıymış.
İkisi de bekar, Muhammed fakir, Hatice kervan sahibi varlıklı bir kadın.
(Kimi söylemlere göre Hatice bakiredir, kimine göre ise eşi ölmüş ve dul kalmıştır.)
Bir gün Hatice Muhammed’e sorar: “Muhammed neden evlenmezsin”.
Muhammed: “Param yok pulum yok, kendime zor bakıyorum” der.
Hatice: “benimle evlen” der.
Muhammed önce şaşırır sonra kabul eder ve evlenirler.
Bir süre sonra Muhammed gelir ve “Hatice bana Allah tarafından vahiy geldi, peygamber oldum “ der.
Hatice önce şaşırır, sonra Muhammed’e inandığını söyler ve iman eder.
Hz. Muhammed’e ilk iman eden eşi Hz. Hatice’dir
Düşünün Hatice Muhammed’e inanmasaydı başkaları inanır mıydı?
Hz. Muhammed’in insanlar üzerinde bu kadar etkili oluşunda Hz. Hatice’nin rolü büyüktür.
Din adamları neden işin buralarını hiç anlatmazlar?
Kadın deyip de geçmek büyük ahmaklıktır.
Kadının ise kendi gücünün farkında olmaması büyük kayıptır.
Unutmayalım ki “işine geleni yapana erkek, kafasına koyduğunu yapana kadın denir.”
PEKİ YA KİBELE ...
“Bereketin, doğurganlığın simgesi, doğanın ve hayvanların ecesi, dağların ve yaşam suyunun sahibi Anadolulu Tanrıça KİBELE (Kybele)...
Ana Tanrıça’nın kökeni Anadolu’dan başlayarak, Kültepe’de Kubaba, Lydia’da Kybebe, Kayseri’de Komana, Hitit’de Hepat, Mısır’da İsis, Efes’te Artemis, Sümer’de Marienna, Kaunos’da Kibele’dir.
Tanrıça sahip olduğu sıfatları ile doğadaki bütün canlılığı, verimliliği temsili ile simgeleyen evrensel bir niteliğe sahiptir. Toprak ve bereketin koruyucusu tanrıça medeniyetin temsilcisi olarak Efes’te başına kentin kuleli tacını takar. Ancak genel olarak ilahların değil insanların koruyucu ve kollayıcısı ‘Ana’dır. Doğu ile batı arasında kültürel bir köprü görevini üstlenen Tanrıça Kibele, Roma panteonunda eksik kalan Ana Tanrıça figürünü ‘Magne Mater’ olarak tamamlamıştır.
Anadolu’da Dağların Ana’sı, insanlara kulak veren tanrıçanın kült merkezlerinden biri olan Kaunos’ta gelenek o kadar benimsenmiştir ki; insanların soyları babalarının değil ‘Ana’larının soyları ile anılır. Heredot: ‘Kadın doğurduğu çocuklara ismini vermekte iken, bir erkek ister soylu ister köle olsun çocuğuna ismini veremez’ demektedir.
Doğanın ecesi Kaunos Kibelesi, başındaki şehir suru tacı, boynundaki gerdanlığı,ay, hayvanların ecesi sıfatı ile de geyik ve akrep ile tasvir edilmiştir. Göğsündeki Helios Portresi herşeyi bilen ve gören sıfatını betimlemektedir. Ayaklarının altına aldığı akrep zehiri nedeni ile sihirli gücün, aşk ve kadınlığın simgesidir.
KADIN imgesinin doğduğu Anadolu topraklarından ‘Ana’mız Kibele’ye selam olsun.”
İŞTE KADIN….
|