Yazık ki ülkemizin çoğu yerinde kadınların ve çocukların dövülmesi normal karşılanıyor. Bu batıda da doğuda da böyle. Erkekler kadınları baskı altında tutmak onlara hükmetmekten ayrı bir zevk almaktadırlar.
Psikolojik şiddette fiziksel şiddet kadar tehlikelidir. Psikolojik şiddette kadının yapabileceklerini küçümserler, eşleriniz ya da sevgilileriniz sizin adınıza tüm kararları vererek size öyle bir sınır çizerler ki kalakalırsınız. Kıskançlık diye arkadaşlarınızdan, çevreden soyutlanmanızı sağlarlar. Zaman zaman sizinle alay ederler, giyiminizle alay ederler vücudunuza laf söylerler. Bağırıp çağırarak eşini içine kapanık bir hale getirirler. Sevdiklerinizle tehdit ederler ve siz öyle bir hale gelirsiniz ki onun farkına varmadan kölesi durumuna düşersiniz. Psikolojik şiddet hemen fark edilmez. Bir bakarsınız ki siz değişmişininiz. Ama fiziksel şiddet hemen anlaşılır.
Şu biz ayrıldık denilen İstanbul Sözleşmesinin esas adı “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi “dir. Davutoğlu zamanında bu sözleşme İstanbul’da yapıldığı için” İstanbul Sözleşmesi” ismiyle anılmaktadır. Sözleşmeyi ilk imzalayan ülke olarak gururlanırken ilk çıkan ülke olduk ve hepimizde büyük bir hayal kırıklığı oluştu.
İstanbul Sözleşmesini bilmeyen çok insan var. Bu sözleşme sadece şiddeti kapsıyor. Kadına ve çocuğa her türlü şiddet.
-Şiddete maruz kalın kadınların, çocukların haklarının korunmasıdır. Bu hem ev içi şiddet hem de kadına yönelik şiddeti kapsamaktadır. Evde veya sokakta, bekar ya da evli hatta yabancı uyruklu kadınları da kapsamaktaydı.
-Her türlü fiziksel, psikolojik cinsel ve ekonomik şiddeti kapsamaktaydı. Bunun içinde zorla evlendirilme, çocuk gelinler, zorla kısırlaştırılma, rızasız kürtaj bazı ülkelerde yapılan kadına sünnet
-Uluslararası bir sözleşme olan İstanbul Sözleşmesi savaş halinde bile geçerliliğini korumaktadır.
Sözleşme sadece kadın ve çocukları kapsamamaktadır. Erkekleri ve yaşlıları da kapsamaktadır.
Böyle bir sözleşmenin kalkması kadınların ve çocukların önüne örülen bir duvardır.
Şimdi ne olacak derseniz ben de bilmiyorum Kadınlar hukuka sığınmak zorundalar. Herhâlde kadına hükmetmekten zevk alan, kadınları öldüren, kadınlara dayak atanlar, çocukları taciz eden, aile içi tecavüz gerçekleştiren, çok eşli yaşamayı seven erkekler mutlu olmuşlardır.
Her sene öldürülen kadın sayısı hızla artmaktadır. Üstelik de ölümler vahşileşerek devam etmekte. Öldürenler, yargılanıyorlar. Sonra az bir cezayla işi hallediyorlar. Öldürülen kadın da öldüğüyle kalıyor. Varsa çocukları da ömür boyu bu acıyla yaşamaya mahkûm oluyorlar.
Kadını birey olarak gören her kesin bu sözleşmeyi desteklemesi gerekir.
|