Bana bir İstanbul resmi yap, dendiği zaman aklıma ya Kız Kulesi ya da Galata Kulesi gelir. Bir başkadır duruşları. Kız Kulesini seyrederken hep bir hüzün kaplar içimi ben de bıraktığı yalnızlık duygusudur.
Galata Kulesi farklıdır, onun sırları daha çoktur. Nerde olursanız olun görürsünüz onun Haliç’ten Boğaza doğru süzülen dimdik duruşunu. Tarihini mücevher gibi saklar koynunda.
Şiirler yazılmıştır, sanatçıların baş tacı olmuştur. Hatta Kız Kulesinin yalnızlığı onun dimdik duruşuyla birleştirilmiştir mısralarda.
Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun bu şiiri çok güzel anlatır,
İstanbul deyince, aklıma kuleler gelir
Ne zaman birinin resmini yapsam
Öteki kıskanır
Ama şu Kız Kulesi’nin aklı olsa
Galata Kulesi’ne varır
Bir sürü çocukları olur
O gün Galatasaray’dan aşağıya, Karaköy’e yürüyerek gittim. Kendimi Galata Kulesinin önünde buldum. Medeniyetler barınmış çevresinde, resim çekenler, kahve içenler, vardı. Benim de, aşık olduğum kule. Masalsı bir kule olarak düşünüyorlardır belki de, güneşin batışını izleyip, İstanbul’u baştan başa seyretme keyfini yaşayan insanlar, acaba bu güzel kulenin hikâyesini hiç düşündüler mi?
Dünyanın en eski kulesidir. İlk Bizans İmparatoru tarafından 507 yılında Fener Kulesi olarak inşa edilmiş. Daha sonra yığma taştan İsa Kulesi adıyla yapılmıştır.
İstanbul’un Fethiyle Osmanlı yönetimine geçmiştir. Zindan olarak kullanılmıştır. Daha sonra çok yüksek olması nedeniyle yangın kulesi yapılmıştır.
Tarihin ilk uçuşunu, Hazerfen Ahmet Çelebi bu kuleden yapmış, kollarına taktığı tahta kanatlarla Üsküdar semtine uçmayı başarmıştır. Aslında birçok insan için hayal bile edilemeyecek bir olayı gerçekleştirmiştir. IV. Murat kendisini önce ödüllendirmiş, daha sonra da Cezayir’e sürmüştür. Oysa şimdi bile kulenin en üstünden Üsküdar’a bakarken belki çoğu kişi Hazerfen Ahmet Çelebi’nin yaptıklarını hayal edemeden duramıyordur diye düşünüyorum.
***
İstanbul’a tepeden bakıp sakladığı sırlar arasında benim de çok sevdiğim şair Ümit Yaşar Oğuzcan’ın oğlu Vedat’ın ölümüdür, bu olay Ümit Yaşar Oğuzcan’a da bir şiir yazdırmıştır.
6 Haziran 1973 pırıl pırıl bir yaz günüydü aydınlıktı, güzeldi dünya bir adam düştü o gün galata kulesinden kendini bir anda bıraktı boşluğa ömrünün baharında bütün umutlarıyla birlikte paramparça oldu bir adam düştü galata kulesinden bu adam benim oğlumdu
gencecikti Vedat ışıl ışıldı gözleri içi bütün insanlar için sevgiyle doluydu çıktı apansız o dönülmez yolculuğa kendini bir anda bıraktı boşluğa söndü güneş, karardı yeryüzü bütün zaman durdu bir adam düştü galata kulesinden bu adam benim oğlumdu…“açarken ufkunda güller alevden” çıktı, her günkü gibi gülerek evden kimseye belli etmedi içindeki yangını yürüdü, kendinden emin sonsuzluğa doğru
Galata kulesinde bekliyordu ecel bir fincan kahve, bir kadeh konyak ölüm yolcusunun son arzusuydu bu bir adam düştü galata kulesinden bu adam benim oğlumdu
Küçücüktü bir zaman kucağıma alır ninniler söylerdim ona uyu oğlum, uyu oğlum, ninni bir daha uyanmamak üzere uyudu Vedat 6 Haziran 1973 galata kulesinden bir adam attı kendini bu nankör insanlara bu kalleş dünyaya inat şimdi yine bir ninni söylüyorum ona uyan oğlum, uyan oğlum, uyan Vedat
Ümit Yaşar Oğuzcan
***
Aslında burada gezerken turistlerin fazla olması dikkatinizi çeker. Özellikle İtalyan Turistler, atalarının yaşadığı yerleri resmetmek isterler.
Galata Kule’si bize Cenevizlilerin hediyesidir. Cenevizliler yaptıkları surların en üst noktasına Galata Kulesini yapmışlardır. Kulenin yüksekliği 66.90 metre, dış çapı 16.45 metre, iç çapı ise 8.95 metredir. Duvar kalınlığını öğrendiğim zaman ben de şaşırdım,3.75 metre civarında…
Yaşadığı depremler, yangınlar ve sırları…
Kuleyi ziyaret edip, İstanbul’u seyredenler, sırtınızı kulenin duvarlarına yasladığınız zaman bunlarda aklınıza gelsin, onun sırlarıyla, tarihi gizemiyle birleştirin yüreğinizi, sadece bir taş yığını olmadığını düşünün, onun tarihten çektiği fotoğrafları görmeye çalışın ve o zaman Galata Kulesi’ne çıktım, onun gözüyle İstanbul’a baktım diyebilirsiniz.
Sevgiyle kalın…
|