Hep düşünmüşümdür, para insan hayatının neresinde yer alır veya ne kadarını kaplar. Şimdi, herkesin farklı düşüncelere kapıldığını sanıyorum. Kimi “elimin kiri der”, kimi de “para olmadan asla”, bazıları da “yaşayacağım kadar para” diyebilir. Henüz ben bile bunun cevabını bulabilmiş değilim desem inanır mısınız?
Diyelim ki, çok paranız var…
Hasta oldunuz, önemli değil bütün hastaneler sizin, istediğiniz yere gidebilirsiniz, böyle bir durumda, zaten aklınıza asla devlet hastanesi gelmez, en iyi hastane, en iyi doktor, paranızı ödersiniz gereken ne ise yaptırırsınız, sen sağ ben selamet olay bitmiştir. Derler ki” para ile doktor alınır, ama sağlık alınamaz.”
Çocuğunuz okula mı gidecek? Kısa bir araştırma, en iyi okul, en iyi öğretmen, niye gidip okul araştıracaksınız? Öğretmen soruşturacaksınız? Kayıt için adam bulacaksınız? Geçiniz hepsini para bir çırpıda halleder. Halleder de “Para ile okul alınır, ama akıl alınamaz.”
Bütün evler de sizindir, katlar, villalar, konaklar hepsini alabilirsiniz, içinde ki mutluluk hariçtir.
Araba mı alacaksınız buyurun bütün seçenekler sizin… Arkadaşlarınız ve dostlarınız da etrafınızda.
İşin özü, sorunsuz ve mutlu bir yaşam şekli.
O zaman neden şarkılar “parayla saadet olmaz” der. Ya da “iki gönül bir olunca samanlık seyran olur” işte buraya takılıyorum desem.
Parayla her şeyi alabilirsiniz, dostlar, arkadaşlar, sevgiler, aşklar, hepsi sizin, ne güzel.
Ancak bu parayı kazanabilmek için verdiğiniz mücadele, stres, bilerek veya bilmeyerek tüketilen insan hayatları bunlarda omuzlarınızda bir yük olarak kalıveriyor.
Bütün bunları yazmam size zengin düşmanı olduğumu düşündürmesin , her zaman çalışıp hakkıyla kazanan ve hakkıyla yaşayan insanları takdir etmişimdir.
Geçenlerde bir dostumla karşılaştım, oturup uzun uzun konuştuk. İflas etmiş, hem de çok kötü bir şekilde, üzüldüm. Bana söylediği “Para bitti her şey bitti, herkes sırtımdan vurdu karım ve çocuklarım dâhil” işte orda paranın insan hayatındaki yerini düşündüm. Satın alınamayan şey, dostluklar, aşklar, arkadaşlıklarmış. Dostum bunu elli yaşında öğrendi ve içini acıttı, onu dinlerken, ne kadar sahte bir hayatın için de yıllarını geçirdiğini anladım, bu insana acı veriyor. O zamanlar beni hiç villasına bile davet etmeyen dostum, bugün hep benimle beraber, hayattan aldığı ders belki çok acı oldu, ancak bu yaşta bile bunu anlayabilmesi bence onun için mutluluk olmalı diyorum.
Ben çok zengin birisi değilim, asla fazla harcamalar yapamam, ama bir gün bir yerde zorda kalırsam imdat dediğim zaman gelecek o kadar çok can dostlarım vardır ki… Hesapsızca el uzatacak, her sıkıntımı paylaşabilecek. Varsın param yaşamımı idare edecek kadar olsun. Araba alırken düşüneyim araştırma yapayım, her işimde paramı işime denklemeye çalışayım, ama beni seven sayan arkadaşlarım olsun, yardım isteyen yardımlarına hiç düşünmeden koşacağım dostlarım olsun, çünkü ben böyle mutlu oluyorum…
Nazım Hikmet der ki;
Hoş geldin kadınım hoş geldin
Yorulmuşsundur;
Nasıl etsem de yıkasam ayacıklarını
Ne gül suyum ne gümüş leğenim var,
Susamışsındır;
Buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim
Acıkmışsındır;
Beyaz ketenli örtülü sofralar kuramam
Memleket gibi yoksuldur odam.
Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
Ayağını bastın odama
Kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi
Güldün;
Güller açıldı penceremin demirlerinde
Ağladın;
Avuçlarıma döküldü inciler
Gönlüm gibi zengin
Hürriyet gibi aydınlık oldu odam
Hoş geldin kadınım benim hoş geldin.
Sevgiyle kalın… 15 Nisan 2012
|