İstanbul da martı sesleri ile uyanıyorum, oysa çocukluğumda hep kumru sesleriyle uyanırdım. Özlemişim, kumruların sesini, onların o naif şarkıları beni uyandırdığı zaman bir başka başlıyor gün.
.
Çocukluğum Akdeniz bölgesinde geçti, onlar öterken ben de şarkılarımla eşlik ederdim.
Gu gu gug Yusufcuk
El göçtü, biz kaldık…
.
Her seferinde bıkmadan bu şarkıyı söylerdim, dün aynı şarkıyı tekrarlayarak uyanmak beni o günlere geri götürdü.
.
Arkadaşlar, Ege’ye gelmenin hoşluğunu yaşıyorum. Kumruların sesleriyle uyanmak, ağaçkakanların, ağustos böceklerinin ve ateş böceklerinin arasında bulunmanın lüksü var şuanda hayatımda. Hatta sevmediğimi söylediğim, hoş neden sevmediğimi de pek bilmem ama baykuşlar bile bir başka güzel geliyor gözlerime.
.
İçimden bir ses “git tatil yap” dedi. Önce bir tatil köyüne mi gitsem? Dedim. Kulağa hoş geliyor her şey hazır, sabah kahvaltısı, öğle yemeği, havuz, eğlence ama yok bu da beni dinlendiremez dedim. Düşünsenize sabahleyin kulağınıza bir ses geliyor “ haydi hep beraber ayağa zıplıyoruz” İşte uyandınız… Ya da havuz kenarında kitabınızın en güzel yerinde başınıza bir animatör dikiliyor “ haydi su jimnastiğine “ bütün kitap okuma zevkiniz bir anda bozuldu. Yok, kalsın, ben istemem arkadaşlar. Bu nedendendir ki özgürlüğünü seven bir vatandaş olarak soluğu yazlığımda aldım.
.
Çok rahat gidilen otoban, tatlı bir müzik huzurlu bir araba yolculuğu, istediğim yerde durma lüksü, tatilim için iyi bir başlangıç.
.
Bilgisayarım yanımda, kitaplarım ve tabii bir sanatçının olmazsa olmaz tuvalleri ile boyaları…
İstanbul’un trafiği, geride kaldı. Hiç durmadan kornaya basanlar, sollanmaz yerlerde sizi solumaya çalışanlar, “ne oluyor “ bakışınıza, üç numara tehditvari bakışlar, otopark krizleri…
.
Hersene, Havran otobanı üstünde bahçesi olan ,Havran’lı dostlarıma uğrayıp, tatlı bir sohbet yaparım, onların yalansız ve beklentisiz dostlukları beni hep etkilemiştir. Düşlerini ve memleket düşüncelerini bir çırpıda anlatıverirler. Sonra tepsinin içinde yiyebileceğinizden çok kabak çiçeği dolmaları gelir önünüze. İşte tatile güzel bir adımdır bu…
.
Evimin terasında bir fincan kahve ve yeniden doğuş, İstanbul’a döndüğüm zaman bir sene özlemle düşüneceğim tatilim, beni kucaklıyor, o meşhur Kazdağları’nın öpüşleri arasında serinliyorum. Denizin sesi geliyor, dalgaların kıyıya vuruşları kulaklarımdaki o bitmez tükenmez korna seslerini silişi, havada ki iyot kokusu, tatile bir adım daha attırıyor insana.
Aslında doğanın yeşili ve denizin mavisi beni günlerce hiçbir şey yapmadan oturmamı sağlar diyorsam da, inanmayın. Hani derler ya alışmış kudurmuştan beterdir. Olmuyor öyle tembellik, hiçbir şey yapamıyorsam da kitap okumalıyım. Ama biliyorum ki boyalarım ortaya çıkacak, yazılarım başlayacak ve bir müddet sonra “Ahh İstanbul “ diye şiir yazacak kıvama geleceğim ve anlayacağım ki İstanbul’u özlemişim, hatta burnumda tütüyor olacak, korna çalanlar bile.
.
Bazen kendimi anlayamıyorum, arkama bakmadan kaçtığım her şeyi bir müddet sonra özlüyor ve aynı şevkle ona doğru gidiyorum.
.
Bu özlem başlamadan Ayvalık’ı, Cunda’yı doya doya yaşamalıyım.
.
Sevgiyle Kalın…
|