Bitişik komşumuzun çocuğu askere gideceği zaman bahçemizde bir eğlence yapalım dedik. Ellerine kınalar yaktık, omzuna bayrağımızı astık, şarkılar söyledik, havalara uçurduk… Sonra bizim küçük asker içeriye kaçtı, peşinden koştum, asansörde yakaladım “ ne oldu çocuk” dediğim zaman boynuma sarılıp gözyaşları arasında, “ çok duygulandım Belma teyze” dedi. Öylece kaldım…
Bu küçük çocuk kısacık eğitimden sonra ya doğunun dağlarına giderse ne yapardı, o anasının kuzusuydu, daha hayatı yaşamamış, bir sevda ateşi görmemiş, kendi küçük, yüreği büyük çocuk, beni bir hüzün sardı inceden inceye…
Dilimin ucuna, Murat Evgin’in şarkısı geldi;
Kader yazıldı
Kınam yakıldı,
Canlar verildi
Bu vatan borcu.
Sana elveda diyemedim ki
Sadece bu yakar içimi…
Şimdi her şehit haberi aldığım zaman o küçücük çocukların kocaman yürekleri gelir aklıma.
Benim oğlum yok, kızım “gerekirse ben de giderim” diyebilen bir yüreğe sahip.
Bizler Atatürk’ümüzün ışığında Anafartalar’da,Çanakkale’de, Kurtuluş Savaşında destanlar yazmış dedelerin torunlarıyız.Ülkümüz “önce vatan” dır.
Küçücük asker çocuklarımızın gözü dönmüş teröristler tarafından öldürülmesini içime sindiremiyorum, her seferinde içim ürperiyor.
Ordumuz dünyanın güçlü ordularındandı! Oysa artık şehit sayısını aklımızda tutamaz durumdayız.
İstanbul’un dört bir tarafına rezidanslar yapılıyor. Öyle teknolojisi yüksek yapılar ki şaşarsınız. Oysa kendi küçük yüreği büyük askerlerimiz çatısı çinko karakollarda korumasızca dağın başında. Bir zamanlar kaçakçılar için yapılmış binalar. O iğreti binaların içinde ise analarının, babalarının, sevdalılarının emanet ettiği çiçeği burnunda kuzularımız.
Sorulduğu zaman elli dereden su getiriliyor. İşçi gitmiyor, sırayla yapılıyor, iklim şartları etkiliyor, tapu mülkiyet sorunları, arazi şartları, terör faaliyetleri… Daha öyle çok neden var ki karakolların yenilenmemesi için.
Eğer benim ülkemin kolu Libyalı, Tunuslu, Yemenli yaralı muhaliflere, Mısır’da bulunan Filistinli yaralılara, İsrailli onbaşıya, Iraklı Şii Lidere, Somalili yaralılara ve hatta nerde olduğunu bilmediğimiz Myanmara’ya kadar uzanıyorsa, karakollarda yapılır. Eğer istenirse aynı anda tüm karakollar yapılır inancındayım.
Gönül, kanlı canlı, davullu, zurnalı askere yolladığımız kınalı kuzularımızı yolladığımız gibi karşılamak istiyor..
Türk bayrağına sarılı şehitlerimiz yan yana dizildiği zaman, yatan ana kuzularını içimiz burkularak, yaşlı gözlerle izliyoruz. Yüreği yaralı analar, babalar, içlerinde yanan kor ateşe aldırmadan “vatan sağ olsun” diyorlar. Evet, vatan sağ olsun, olsun da ben çocuğumu askere yolladım, savaşa değil, adı konulmuş bir savaş da yok ki.
Bizler öyle yüreği yüce duygulara sahip bir milletiz ki, içimizde karmaşıklık yaşansa da “vatan “ olunca, tek bilek olabilecek yüreğe sahibiz.
İmam soruyor “şehidimize hakkınızı helal ediyor musunuz?” hep bir ağızdan “ helal olsun” diyoruz. Daha sevdasını bile yaşamamış çocuğun ne günahı olacaksa?
Birde şehide sorsa “hakkını helal ediyor musun?” diye.
Murat Başaranın dediği gibi…
Akşam olur hasret büyür dağ olur
Bu dağlara kurşun atsan çığ olur
Sen oğlunu geri dönmez say annem
Ben ölünce belki vatan sağ olur, der mi acaba?
Şehitlerimizin ve yüreği yanık ailelerinin önünde saygıyla eğiliyorum, yüzüm kızarıyor…
|