Sakıp Sabancı Müzesi son zamanlarda ünlü sanatçıların resimlerini sanatseverlerin ayağına getiriyor. Sergileri gezmek bazen izdihama neden oluyorsa da İstanbul’lular fazlasıyla ilgi gösteriyorlar.
Dali, Rembrandt, Picasso, Rodin şimdi de Monet…
İnanıyorum ki bu ünlü sanatçılara çocuğunu kapıp gidenler bu sefer daha fazla ilgi gösterecekler. Çünkü Monet gelmiş geçmiş ressamların içinde en fazla sevilenlerden olmuştur.
Resimlerine bakıldığı zaman algılanan tek şey fırça darbeleridir. Dikkatle baktığınızda da nilüferler, saman yığınları, dalgalar, kayalar seçilebilir. Hayatı boyunca yaptığı hiçbir şeyden memnun kalmayan, herkese büyük acılar içinde olduğunu anlatan Monet, tüm mızmızlanmasına rağmen o meşhur bahçesinden yaptığı resimlerle “anı yakalamayı” fırçasıyla başaran sanatçıdır. Sürekli, geçmekte olan anı yakalamaya çalışan sanatçı, aynı konuyu farklı ışık koşullarında ve günün farklı zamanlarında tekrar tekrar ele almış. Böylece, aynı konunun farklı ışıklandırmalı ve farklı renkli versiyonlarından oluşan seriler ortaya çıkarmıştır. Empresyonizm, namı değer izlenimcilik akımına adını veren Monet, gördüğünü resmederek, her şeyi fırça darbeleri ve renklerle anlattı. İzlenimleri ile ortaya çıkan eserler, zamanın eleştirmenleri tarafından acımasızca eleştirildi.
“Boulevard des Capucinesé adlı sokak manzarasını inceleyen eleştirmen “ lütfen bana resmin altındaki bütün bu siyah damlacıkların ne anlama geldiğini söyler misin?” dediği zaman, Monet, “ yayalar” deyince, eleştirmen de” beni bu noktalara mı benzetiyorsun alay mı ediyorsun?” demiştir. Hatta ünlü olduğu dönemde "ne bu kardeşim, ne biçim resim bunlar" diyerek üzerine saldıran sanat eleştirmenlerinden bile daha acımasızca kendi resimlerine "haklılar, resimlerim beş para etmez" dediği biliniyor.
14 Kasım 1840’da Paris’te doğmuş. Ailesinin akademik ressam olma isteğine karşı çıkması, akademik sanata karşı eleştirileri ve düzgün bir okula girmeyi reddetmesi sebebiyle sık sık tartışmak zorunda kalmış. Karakalem karikatürleriyle çevresinde tanınan Monet, Académie Suisse'te Pissarro ve Cézanne ile tanışmış, daha sonra girdiği Atelier Gleyre'de ise Bazille, Renoir ve Sisley ile yakınlaşmış. 1860'lar civarında, Emile Zola ve Adouard Manet'nin de sıkça uğradığı Café Guerbois'yı mesken tutmuş. Monet'nin mesleki açıdan dönüm noktası, Renoir ile birlikte yaptıkları Bougival'deki la Grenouillere isimli yüzer bir restoranın resmi ile gerçekleşmiş. Resimde kullandıkları ve yeni bir sanatsal hareketin başlangıcı olan tarz, çok sonraları izlenimcilik olarak adlandırılmış.
Monet 1870 yıllarında oğulları Jean ve Michael’in annesi Camille ile evlenmiş. Karısı bir çok eserde modellik yapmış, "resimlerim ve çiçeklerim dışında hiçbir şey beni ilgilendirmiyor" dediği rivayet edilen Monet, etrafındakilere karşı ilgisiz kalmış. Sevgililerini, karısını, çocuklarını sürekli ihmal etmiş, hatta bazen beş parasız bırakıp, çekip bir yerlere kaçmış. Karısı Camille ,Monet'nin eserlerinde ölümsüzleşmenin bedelini ise kocası tarafından sürekli ihmal edilerek ödemiş.
Eserlerine alıcı bulamadığı için çok yoksul yıllar geçirmiş. Bu yüzden 1873’ten 1883’e kadar yaşayacak daha ucuz yerler aramak üzere sürekli taşınmak zorunda kalan Monet, 1880’lerin sonlarına doğru eserlerinin hem halk hem de eleştirmenler tarafından beğeni toplaması sayesinde, şöhret ve paraya kavuşmuş. 1904-1909 tarihleri arasında yapmış olduğu 48 tablosu (Nilüferler serisi) Durand-ruel’in galerisinde sergilenmiş ve büyük başarı kazanmış. Gözlerindeki katarakt onun büyük tuvallere nilüfer resimleri yapmasına engel olamamış.
Kavak serileri, Londra’da Parlemonto binası serileri, Rouven Katedrali serileri yapmıştır. En çok da (250 tuval) bahçesindeki nilüferler serisi olmuştur.
Monet tüm eleştirmenlere rağmen ışığın en iyi olduğu anı resmeden sanatçı, “Monet ’nin Bahçesi” sergisiyle İstanbullularla kucaklaştı.
Tüm akımlar geride kaldı, ancak Monet halen tazeliğini koruyor ve eserlerini hayranlıkla seyrediyoruz. Pek çok sanatçı onun gibi resimler yapmaya çalışıyor…
Hayatı boyunca Zamanla yarışan Monet’nin resimlerine yıllar sadık kalmış halen dünyanın en usta sanatçısı olarak eserleri ile yaşamaktadır.
Sevgiyle kalın…
Belma Demir Akdağ, 14.10.2012
Not: Bu yazımdaki bilgileri,”Büyük Sanatçıların Gizli Hayatları” Elizabeth Lunday’ın kitabından derledim.
|