Frankfurt’ta geldiğim zaman bütün tramvaylarda “Staedel Müzesin’de Raphael “ ilanını görünce, “gitmeliyim“ dedim. O gün havanın da güzel olması bizim Main nehri kıyısındaki Staedel Müzesin’de soluğu almamıza neden oldu.
Frankfurt’ta her yere tramvay ve trenle gidiliyor, ben de Staedel Müzesi’ne tramvayla gittim. İndiğim zaman ilk şoku orada yaşadım. Öylesine güzel bir sokak ve öylesine değişik ev mimarileri vardı ki hemen bunların resimlerini çekmeliyim dedim. Yolun sonunda, tüm görkemiyle Staedel Müzesi bizi bekliyordu. Müzenin önünde resim çektirmek isteyince herkes “çıkınca çektiririz” diye bağırdı; zaten müze daha içeri girmeden içimdeki sanat aşkının alevini yakmıştı. İçeride sanatçı olarak dolaşırken alev sözcüğünün bile az olduğunu fark ettim. Labirent gibi olan odalarda dolaşırken her an karşımda başka bir sanatçının resmini görmek tek kelimeyle muhteşemdi. Kafanızı kaldırıyorsunuz karşınızda Monet, hayranlıkla ona bakarken başınızı yana çeviriyorsunuz Dürer’in muhteşem bir eseri… Bundan büyük mutluluk olur mu? Sanki eski ustalar önünüzde resmigeçit yapıyorlar, çığlık atmamak için kendimi zor tutuyorum. Ruhumun onların ruhları ile her bir tablonun önünde birleştiğini düşündüm.
Müzenin girişindeki kalabalığı gördüğüm zaman çok şaşırmıştım. Ama içeri girince hak verdim. Bu müzede ancak bu kadar çok sanatseverin bir arada olması gerekirdi diye düşündüm. Diller farklı olsa da her milletten insanın ayni sanat ruhu ile gezmesi de ayrı bir güzellikti.
Resepsiyona uğrayıp paltolarımızı teslim ettik ve Staedel Müze’sine girdik...
1815 yılından bu yana varlığını sürdüren müzede, 2007 yılında kabul edilen projeyle çağdaş sanatın tanıtımı için 3000 metrekarelik ek sergi alanı yapılacağını öğrenince şaşkınlığımı gizleyemedim. Çünkü müze zaten devasa bir büyüklükte idi. Müze dört kat ve her katta farklı eserler sunulmakta.
Staedel Müze’sinde şu anda 3000 resim, 600 heykel, 500 fotoğraf ve 100.000 den fazla çizim var. Müze Avrupa sanat tarihinin 700 yıllık bakışını sunmaktadır. Kısacası, Lucas Cranach, Albert Dürer, Sandro Botticelli, Rembrant, Vermeer, Claude Monet, Pablo Picasso, Ernst Ludwig Kirchner, Max Beckmann ve Van Gogh’ un yapıtları vardı. Bunlar aklıma gelenler… Tabii gezerken bugüne kadar kitaplarda gördüğüm bütün eserler karşıma çıkınca olağanüstü bir heyecan yaşadığımı da vurgulamak isterim. Küçük hayal ettiğim bazı resimlerin devasa büyüklüğü, ya da büyük hayal ettiklerimi küçücük tuvallerin üzerinde görmek de işin eğlencesi oldu.
Müzenin içinde özel bir sergi dikkat çekiyordu; “Karanlık Romantik” Sergisi, Goya’ dan Max Ernst ‘ e kadar sürrealizm ağırlıklı romantizm ve onun karanlık yönünü gösteren, kasvetli, yalnızlık, melankoli, ölüm anlatan çalışmalardı. Bu alanda 200 resim, heykel, grafik eserler, fotoğraflar ve filmler vardı. Sanatçılar kasvetli, gizli kötülük hislerini hayran duyulacak şekilde resmetmişlerdi.
Müzenin içinde yuva çocuklarının eğitim aldığı sınıflar var. Küçük çocuklar muhteşem tabloların önünde yerlere yatmış bakarak resimleri yapmaya çalışıyorlardı, kıskandım… İçimden” keşke bizler ve çocuklarımız da böylesine güzel bir sanat olayını yaşayabilsek” diye geçirdim.
Yavaş yavaş en alt kata doğru ilerlerken artık 1300lü yılları geride bırakıp 2000li yılların eserleri ile görkemli gezimizin sonuna gelmiştik derken giriş katında Rönesans döneminin ustalarından, Raphael’ in muhteşem çizimlerinin bizi içeriye davet ettiği başka bir odaya geçtik. Kırk sekiz çizime bakmakla doyulmuyor. Her çizimin önünde saatlerce durabilir insan. Raphael, düşüncelerini hayata geçirebilmek için çok fazla çizim üretmiş. Burada bu çizimlerden bazıları ve muhteşem tablolarının ilk oluşum çizimleri de yer almaktaydı. Ziyaretçilerin her bir çizimin önünde uzunca durup incelemeleri dikkatimi çekti. Aslında mutlu oldum, sanat sevgisini paylaşmak insanı mutlandırıyor.
Staedel Müzesinde, çıkmadan kahve içerek o havayı bir kez daha teneffüs etmek istedim, ama orada satılan sanat kitapları ve hediyelik eşyaları görünce önce kitap alımı sonra kahve dedim. Burası öyle bir yer ki gözünüz, gönlünüz, ruhunuz, hatta cebiniz sanatın son demini yaşıyor.
Dışarı çıktığım zaman aradan sekiz saat geçtiğini fark ettim, mutluydum, ancak hava karardığı için istediğim resmi çektirememenin kızgınlığı, böylesine muhteşem bir günü yaşamanın mutluluğu ile günü sonlandırmıştım.
Sevgiyle kalın…
Belma Demir Akdağ, Frankfurt, 6.1.2013
|