Bir süredir yurt dışındaydım. Öyle şeyler yaşadım ki her seferinde neden bizde yok hayıflanması oldu.
Frankfurt’ta yolun ortasında camlı bir dolap gördüm. İçi cd ve kitaplarla dolu. Başında da insanlar. Efendim okuduğunuz kitabı veya cd’yi getirip buraya bırakıyorsunuz, eğer ilginizi çeken bir şey buluyorsanız sizde alıp gidiyorsunuz. Ne güzel değil mi? Kitapları eskiciye satmaktansa okuyucuya sunmak, ya da paylaşmak.
İnsanlar son derece nazik yürürken kazara çarptıkları anda özür diliyorlar. Vasıtalara binerken içerdekiler inmeden hiç kimse binmek için harekete geçmiyor. Yani şoför “beyler inen insanlara müsaade edin” diye bağırmıyor. Hiç bir istasyonda saatlerce beklemiyorsunuz. Çünkü ışıklı panoda yazan saat ve dakikada taşıt önünüzde duruyor. Zaten her durakta ayni yazı var “on dakika gecikme olursa paranız iade edilir”
Bir mağazaya mı girdiniz, ya da asansörde misiniz mutlaka bir gülümseme ve iyi günler dileği sizi rahatlatıyor.
Sokağa mı çıktınız caddelerde trafik ışıkları var kurala herkes uyuyor. Ara sokaklarda ışık yok, o zamanda öncelik yayanın, adımınızı kaldırımdan aşağıya attığınız anda araba sizi bekliyor. Hani bizde olur ya arabaya geç dersiniz siz beklersiniz, ayni şeyi eşim orada da yaptı ama sürücü geçmedi… Korna çalan yok. İhtiyaç hissetmiyorlar. Bir huzur var. Arabada arkada bile otursanız kemerinizi takmak zorundasınız.
İnşaat’ta çalışan işçiler genelde beyaz giyiniyorlar, görüntü insanın gözünü hiç rahatsız etmiyor. Zaten inşaat yapılan alan son derece tertipli ve temiz gözüküyor.
Burada televizyonda haberleri dinlerken hiç mi kaza olmuyor, diye düşünmüştüm? Oluyordur mutlaka, hiç cinayet işlenmiyor mu? Oda vardır ama haberlerinde bunları göremezsiniz, o tür haberler teletekste veriliyor. Burada üç ay kaldım Merkeli hiç televizyonda görmedim. Neden hiç çıkmıyor dediğim zaman “onun çıkması için savaş çıkması” gerekir diye dalga geçtiler.
Sokaklarda başıboş hayvan göremezsiniz, dışarıda gördüğüm tek hayvan tavşan ve sincaptı.
Çünkü hayvan hakları çok sıkı uygulanıyor. Hayvanlar ya sahiplerinde kayıtlı ya da bakımevlerinde…
Hamile olan bir çalışanı işten çıkaramıyorlar. Neden mi? Çocuk Hakları devreye giriyor. Buraya gelmeden önce bir iş yerinde iki hamile hanımın işine son verdiklerini duymuştum neden? İş konusunda verimsiz olacakları düşüncesiyle… Düşündürücü ve acı.
İnsan haklarından hiç bahsetmeyeceğim zaten anlamışsınızdır. Buradaki insanları kıskandım, hatta hayvanlarını bile kıskandım…
Sanata verilen değeri, hissetmemek mümkün değil, herkeste bir sanat sevdası var. İnsanlar sizin sanatçı olduğunuzu duyunca bir farklı gözle bakıyorlar. Yaptıklarınızı merak ediyorlar. Müzeler dışında, galerilerde görmüş olduğum sanat eserleri bizim bu konuda sanki daha bir gelişmiş olduğumuzu düşündürdü. Her eyalette sanat insanlarla iç içe, geçmişlerine önem veriyorlar ki Almanların geçmişinde tarihin kara bir sayfası vardır.
Biz vatan için mücadele etmiş, haklarımızı söke söke almaya çalışmışız, ama heyhat hiç birine sahip çıkamıyoruz.
Sahipsiz olan insanlar için girip barınabilecekleri evler var. Oysa ülkemde sahipsiz ne çok hayvan ne çok çocuk ve insan var. Bütün gördüklerimi ve öğrendiklerimi düşününce bir acı hissediyorum. Hemen aklıma otobüste, vapurda veya yolda gördüğüm düşünceli mutsuz bakışlı insanlarımız geliyor. Politikacılar hep bir kavganın içinde, hep bir keşmekeşlik, hep bir güven eksikliği, bir bıkkınlık, bir korku var, aslında istense benim ülkemin insanları da daha kendine güvenle, daha saygın bir hayat yaşayabilir, her ne olursa olsun her türlü haklarının korunacağının inancını içlerinde yaşayarak.
Belki de mutluluk şarkıları söyleyebilir.
Sevgiyle kalın…
Belma Demir Akdağ, 3 .2.2013
|