Hadi bakalım tercih yapalım desem, hangisini istersiniz, insan hakları, çocuk hakları, hayvan hakları. Avrupada bulunduğum dönem içinde tüm hakların tam olarak korunduğunu izledim. Ama bugün size sadece çocuklardan bahsetmek istiyorum.
Kızım, anne torunun olacak deyince uçarcasına yanına gittim. Öyle değişik duygular içindeydim ki, kızım nasıl doğum yapacak, torunum kime benzeyecek, ben neler hissedeceğim, neler yaşayacağım.
Hastaneye gittiğim zaman o minicik kız çocuğunun bana bakması aramızdaki bağı bir anda ateşledi. Tutması için Parmağımı uzattım ve o günden sonra hep parmağımı tuttu.
Etrafımda gelişen her şey beni şaşırtıyordu. Hele hemşireler, insanın içine sokası geliyor. Çok güler yüzlü ve fazla yardım severler, Cem Yılmazın bile şovlarına konu olan o sık suratlı hemşireler yok burada. Görevleri insana hizmet ve sonuna kadar da gerekeni yapıyorlar.
Yıllar önce annem “ben sandalyede doğum yaptım” dediğinde “ ahh canım anam” demiş üzülmüştüm. Oysa burada doğum öyle çeşitli ki sandalyede, ayakta, taburede, suda nerdeyse yatarak hariç her türlü doğumu öneriyorlar. Bir de doktorun gerekli görürse sezaryen olabiliyorsun. Türkiye’de “sezaryene doktor karar verir” dendiği zaman hepimiz kızmıştık. Ama doğrusu da oymuş, şimdi gençler doğum korkusuyla hep sezaryen olmak istiyorlar.
Bu hastane bir devlet hastanesi. Bebeğin tüm kıyafetleri hastane tarafından veriliyor ve devamlı değiştiriliyor, yemekleri çok kaliteli. Bebek annesi ile beraber ayni odada yaşıyor, hemşire” için çıksın” diye bakmıyor, geliyor bebeğin altını değiştiriyor, gerekirse mama veriyor, eğer anneyi çok yorgun görürlerse bebeği alıp bebek odasına götürüyor “anneye de dinlenmen gerekir” diyor. Hastane çıkışı anne ve bebek genel sağlık kontrolünden geçirilip evine gönderiliyor, verdiği tüm hizmetler için sizden para da almıyorlar. Bitti mi sanıyorsunuz, hayır.
Çocuk hakları fazla gelişmiş diyorum ya, doğumdan bir ay önce size rehberlik yapan ebe, bir hafta sonra evinize geliyor. Bebeğin sağlık kontrolünü yapıp gelişimini inceliyor ve bebeğiniz için bir dosya tutmaya başlıyor. Ufak tefek aksaklıkları ebe hallediyor. Sonra anne ile babayı banyoya alıp öncelikle babaya bebeği yıkamayı öğretiyor. Acaba bizde olsa kaç baba kabul eder, ne dersiniz? Burada bebeklere şampuan kullanılmıyor. Sadece su, aslında bu bir sene olarak belirleniyormuş, bizde de hemen şampuanı basarlar çocuk iki günde konak olur. Bu seferde onu temizlemeye uğraşırsınız.
Sonra bebeğimiz on beş günlük olunca dışarıya çıkarın dediler. Dışarıda kar soğuk önemli değil, önemli olan bebeğin havaya alışması. Gerçektende burada bütün bebekler sokaklarda geziyor.
Küçük kızımın yuva öğretmeni de yabancıydı, Karda yağmurda üniversitenin bahçesinde onların nokta gibi gezmelerini izler kızardım doğrusu böyleymiş demek ki.
Doğumdan sonra ki annenin en zor anı ilk üç aydır. İşte bütün bu süre zarfında bir arkadaş gibi ebe ile bebek için gereken her şeyi yapıyorsunuz ve öğreniyorsunuz.
Sonra bir gün kapınız çalınıyor, bebeğinizin kimliği size geliyor.
Aradan bir ay geçtikten sonra Çocuk Haklarını Koruma Şubesinden, bebeğinizin adıyla bir mektup geliyor. Ayın şu tarihinde kontrolünüz vardır doktora gitmeyi unutmayın diye. Güler misin ağlar mısın?
Bizde de var çocuk hakları, ama anne çocuğu doğurduktan sonra, kaderi ile baş başa kalıveriyor. Eğer bilinçli ise gerekeni yapıyor, bilinçsiz ve yol gösteren büyükte yoksa her kafadan bir ses, yandı keten helva misali.
Ben de bunları ülkemde istiyorum. Bizimde bebeklerimiz, böyle bakılsın, bizimde hemşirelerimiz de, güler yüzlü yardımsever olsun, hiç kimse özel hastaneye gitme derdine düşmesin, bizimde, çocuklarımızın da hakları devlet tarafından sonuna kadar korunsun. Sözde değil özde olsun.
Çok şey mi istiyorum…
Sevgiyle kalın…
|