Çanakkale denince, aklıma yokluk içinde vatan sevgisi ile şehit olan iki yüz elli bin askerimiz ve dâhiyane yönetimi ile Çanakkale Zaferine imza atan Mustafa Kemal Atatürk gelir…
Çanakkale Savaşı çok zor şartlar altında kazanılan bir savaştı. Hangi şartlarla kazanıldığını, vatan sevgisinin olmazsa olmaz olduğunu “Çanakkale Geçilmez” dedirten olayları, Mustafa Kemal’in ve askerlerimizin herkesi hayrete düşüren ölümüne cesaretini, hepimizin özümlemesi gerektiğine inanıyorum.
Bunu yazarken geçmişten bir anı geldi aklıma. Bir dostum Bulgaristan’dan bir akrabasının geleceğini Türkiye’de gitmek istediği yerler olduğunu ve ona yardımcı olmamızı istemişti.
Bulgaristan’dan beklenen aile gelince hem gezi programı yapalım, hem de tanışalım dedim.
Eşiyle beraber gelmişti. O zamanlar Bulgaristan’da Todor Jivkov yönetimi Türk kökenli kişilere çok eziyet ettiğini duyuyor ve okuyorduk. Arkadaşlarla hep beraber buluştuk isimleri Bulgar ismiydi,”İki çocukları olduğunu, ama onların gelmesine izin vermediklerini, neden olarak da Türkiye’de kalabileceklerini önlemek için olduğunu, orada karısının bir fabrikada çalıştığını kendisinin taksicilik yaptığını söyledi.”Arabası da hayli güzel bir Rus arabasıydı.
Tanışmadan sonra “nereye gitmek istiyorsunuz” dedim. “Önce Ankara Büyük Önder Atatürk’ü ziyaret etmek isteriz. Sonra Mevlana, Antalya, Pamukkale İzmir ve Çanakkale ”dediler.
Birkaç gün sonra bizler Ankara yoluna düştük. Anıtkabire geldiğimiz zaman merdivenlerden çıkarken misafirlerimiz titriyordu. Öylesine bir heyecan vardı ki onları izlemek için biraz arkada kaldım. Gözyaşları içinde anıtkabirin içine girdiler. Anıtkabirin duvarlarını, öylesine nazik öylesine içten okşamaya başladılar ki, onları izlerken ben gözyaşlarıma hâkim olamadım. Yavaşça dudaklarını duvara değdirip gözlerini kapatıp Atatürk aşkıyla öptüler. Ağızlarından çıkan kelimeler insanın içini acıtıyordu. Sonra Atatürk ün mozolesinin önünde diz çöküp Bulgaristan’da yaşadıkları tüm acıyı gözyaşları ile sanki oraya bıraktılar. Bize dönüp “siz kendi vatanınızdasınız bizi anlayamazsınız “dediler. Daha sonra yol boyunca “hani Türkiye’de yol yoktu arabanı götürme demişlerdi yalan söylemişler” diye söylendiler. Gezimizin son durağı Çanakkale idi. Çanakkale’de yaşadıklarımız hepimizi fazlası ile duygulandırdı. Her taraf zaten tarih kokuyordu, sadece denize bakarken “kırmızı akıyor bu su” dedi. “Kıymetini bilmek lazım Atatürk’ün, askerlerimizin” sözcükleri döküldü dudağından.
Her gördüklerinin karşısında, milliyetçilik duygularını dorukta yaşayan misafirlerimizi izlerken, bizlerin kanıksamış olduğumuz pek çok şeye, onların ne kadar aç ve özlem dolu olduklarını gördüm. Kızımın Atatürk şiirini okurken böylesine içten dinleyen birisini görmemiştim.
Ayrılık elbette hüzünlüydü. Görüşmek dileğiyle dedik ve ayrıldık. Yıllar sonra Türkiye’ye yerleşmek isteyenlere izin çıktığı zaman Türkiye’ye ilk gelenler arasında bunlar vardı. Sınırdan içeri girdikleri zaman, önce toprağı öpmüş sonra da, gördüğü ilk binaya gidip “direğinizdeki bayrağı bana satar mısınız? Arabamın üstüne asacağım Türkiye’ye öyle gireceğim “diye yalvarmış ama alamamış. Daha sonra bulduğu kocaman bir Türk Bayrağı ile Edirne’ye gelmiş. Mutluydu, çocukları ve ailesi ile yıllarca özlem duyduğu vatanına gelmiş artık burada yaşayacaktı. İlk işi ismini ve soyadını mahkeme kararı değiştirmek oldu, nihayet sonunda “ Albayrak” soyadına kavuşmuşlardı.
Geçmişte kalan bu anımı sizlerle neden paylaştım biliyor musunuz? İnsan vatanından uzak olunca hele birde kimliğine kadar karışılınca geçmişine daha iyi sahip çıkabiliyor. Tarihine ve Atatürk’üne bir başka sarılıyor. Taşını toprağını farklı seviyor değerlerine sımsıkı sarılıyor.
Bu vatan için şehit olan askerlerimizin ve sevgili Mustafa Kemal Atatürk’ümüzün önünde bir kez daha saygıyla eğiliyorum.
Sevgiyle kalın.
Belma Demir Akdağ,17.3.2013
|