Ülkemde olan olayları izliyorum. Zaman zaman acı doruğa yükseliyor. Yaşananları izlerken, söylenenleri dinlerken içim buruluyor.
Günlerce yoğun gaz sardı ülkemi, içinde ne olduğunu bile bilemiyoruz. Kimileri kanserojen diyor, kimileri yok değil bile demiyor.
Gençlerimiz öteleştirildi, “onlar” oldu biranda.
Yaralılara caminin kapılarını açan imam” burada içki içilmedi” dese de inanılmıyor.
Evinde oturanın balkonuna, durakta duranın üstüne, kafede çayını içene bol keseden su sıkıldı.
Taksim meydanın da, Gezi Parkındakilere destek amaçlı piyano çalan Davide Martello piyanosunun oradan otoparka çekildiğini gördü.
Gazdan perişan olan sokak hayvanları insanlara neler oluyor şaşkınlığı içine girdi.
Kayıp olan insanları karakollarda arayan bir avukat furyası oluştu.
Doktorlar insanlara yaptıkların yardımın karşılığında fişlendiler.
Kendilerini sokakta görme şansımız çok az olan sanatçılar halkın arasına karıştı.
Anneler ortalığa düştü çocuklarını koruma altına almaya çalıştı.
Polisler çığırından çıktı, olayları önlemek adına canhıraş ellerinden geleni artlarına koymadılar.
Bütün bunları yaparken de gözlerini bile kırpmadılar.
Balkonlara bayrağını asan insanlara” sadece bayrak, üstünde sembol olmasın” dendi. Ay yıldızlı şanlı bayrağımızı, Osmanlı bayrağı ile denk tuttular.
Atatürk’ün tarihi sanki unutuldu, hiç yaşanmadı bu ülkede.
Polisler Allah yarattı demeden dövdüler, kimilerinin gözü çıktı kimilerinin kolu bacağı kırıldı.
Şehit verildi…
Olayların ardından çıkan besteler, kulaklarımıza gelen en güzel nağmelerdi.
Her tür acıya rağmen sokaklardaki insanlar isteklerinden vazgeçmediler…
Sevgiyle kalın.
Belma Demir Akdağ, 24.6.2013
|