Acı vardı, gecenin karanlığında, hiç kimsenin birden bire anlayamadığı o gecenin gerçeği depremdi.
Gelecekteki umutlarının hayalleri ile yatıp tatlı uykularından uyanmadan, enkazın altında öylece kalakalmak. Kör karanlıkta, saatlerce beklemek bir umut, bir ses, bir ışık beklemek.
Hep bugünü 17 Ağustos 1999 Gölcük Depremi, İzmit Depremi, Marmara Depremi diye isimlendirdiler. Oysa benim için sadece 17 Ağustos acının dorukta yaşandığı gün olarak kaldı aklımda. Binlerce insanın bir kalemde yok olduğu gün.
Peki, sonra ne oldu, deli gibi yardım kampanyaları başladı. Akın akın insanlar deprem bölgesine aktı. Ben de gidenlerdendim. Acıyı yerinde yaşayıp, yardımlarımızı yapabilmek adına pek çok kez gittim.
Orada sekiz yaşındaki bir çocuğun tüm ailesini kaybetmiş sağ kalan dedesi için nasıl yardım almaya çalıştığını gördüm. Hiç kimsesi kalmamış küçücük bebeler, kaybettiklerinin hangisine yansam diye kıvrananlar. Elindeki çocuğuna mama ve bez arayan anneler, kendisi için pet arayan genç kızlar, tek başına kalmış şaşkın ben neden kaldım acaba diye düşünen yaşlı neneler.
Evet, acı doruktaydı. Her tarafta çadırlar kurulmuş, çadırların kurulduğu zemin balçık içinde, alt kısımları açık ve naylon. Kendi kendime” bir daha Kızılay’a beş kuruş vermem” diye geçirdim içimden. Belki haksızlık yapmış olabilirim beterin beteri de olabilirdi ama bu insanların böylesine balçık içinde de bırakılması beni üzmüştü. Konuştuğum bazı kadınlar tuvalet yok, çok uzakta gece zifiri karanlık, biz dışarı çıkmaya korkuyoruz şikâyetlerine de hak vermemek elde değildi.
Evlerin kâğıt gibi yıkılması, sadece bir çatı gözükmesi, acıydı. Nasıl bir inşaat yapıldığını gösteriyordu. Kolonların, kalem gibi kırılıvermesi. Koca apartmanın yerinde bir öbek inşaat artığı haline gelmesi düşündürücüydü. Kim ya da kimler suçluydu. Fatura tabi ki evi yapana kesilmişti. Oysa bu bir zincirdir. Yapanda, izin verende kontrolünü yapamayan belediyede, hatta devlette bu olanlardan suçludur. Bugüne kadar açılan çoğu davalarda zaman aşımına uğradı, uğramayanların da cezaları ertelendi. Çok az mahkûm edilen oldu.
Şimdi her yıl bu depremi yaşayanlar acılarını tekrar tekrar yaşıyorlar. Küçük çocuklar büyüdü. Hayatlarının en kötü anısını yüreklerine gömdüler.
Nasıl devam ettiler hayatlarına, her gece yattıklarında böylesine büyük bir olayı yaşayıp yeni güne uyanamama endişesini yaşıyorlar mı? Yoksa kaybettiklerini özlemle düşünüp dudaklarında acı bir tebessümle mi yatıyorlar? Bana sorarsanız bu olayları çok uzakta yaşamış olmama rağmen her gece bu acıyı yaşayanlardanım.
Ülkemizde daha sonra deprem olmadı mı oldu. Düzce’de oldu. Van’da oldu.
Ülkemdeki tüm insanların hüzünle hatırlayacağı ve benzerinin tekrar yaşanmaması için dua ettiğimiz bu felaketi sizlere tekrar hatırlatmak istedim. Hayatını kaybeden depremzedelerimizi de bir kez daha rahmetle anmanız dileğiyle…
Sevgilerimle.
Belma Demir Akdağ,17.8.2013
|