Bu parçayı her dinlediğimde İzmit’deki evimizin odalarında tekrar dolaşırım. O zamanlar sadece sanatçılar önemliydi, beste, söz yazarı çok ön planda değildi. Yıllar sonra en sevdiğim sözleri yazanın Fikret Şenes olduğunu öğrendim. Benim kalbime dokunan bir kadındı o!...
İzmit’deki evimiz saat kulesi arkasında, Gakko saray adıyla dördüncü katdaydı. Hatta yanlış hatırlamıyorsam, babam aldığı vakit yeğenim Pınar bizdeydi, o girintili çıkıntılı camları silerken canımız çıkmıştı.
İzmit’in en popüler apartmanlarından biriydi. Babam misafir sefer bir insandı. Doktor arkadaşlarını ağırlamayı çok severdi. Annem hazırlıklara bir hafta önceden başlardı. Babamın getirdi boklu işkembe saatlerce yıkanır, çamaşır sularından geçirildi. Su böreği annemin usulüyle; normal yufkalar sıcak sudan itinayla geçirilip, ocak üstünde döndüre döndüre kızartılırdı. Tarama için balık yumurtası uzun bir süre pembe rengini dönmesi için sarımsak dövücüsünde gücüm yettiğince dövülürdü. Ciğer gömleğine sarılmış pilavın ayrı bir lezzeti vardı. Mayonez ev yapımı olup, Rus salatası yapılırdı. Krem Karamel usulüne göre su dolu kaplarda, fırında pişirildi.
Annem vefat ettiğinde yeğenimin kocası Bülent ‘’ Yengemde gitti, şimdi taramayı bize kim yapacak’’ dediğinde güleyim mi ağlayayım mı bilememiştim. Çünkü Annem mutfak konusunda değme ustalara taş çıkarırdı!
Bazen 15 kişiyi bulan masa soğuk mezelerle adeta donatılırdı. Ara sıcaklar beyin kızartma, ciğer, mücver bendenizden anında pişirilip dumanı üstünde masaya sunulurdu. Gece geç saatlere kadar uzar, sohbetler daha tatlı bir hal alırdı. Evin ışıkları ile birlikte saray yokuşu kahkahalarla renklenirdi. Mahalle sakinleri alışmıştı Gakko Saray dördüncü kattaki misafirperverliğe.
O zamanlar bulaşık makinesi yoktu. Mutfak herkes gittiğinde adeta mahşer günü gibi olurdu. El etek çekildiğinde, işte o zaman Ajda Pekkan’ın ‘’Uykusuz her gece’’ parçası devreye girerdi. Üst üste yığılmış bulaşıkları yıkarken tekrar tekrar dinlerdim. Kasetçalar çoğu zaman aynı parçayı çalmaktan bandı sarardı. Kaseti çıkarır, bir kalem yardımıyla düzeltirdim.
İşim bittiğinde salondaki pembe barok koltuğa kurulurdum. Işık açmazdım, çünkü sokak lambasının ışığı tam benim oturduğum koltuğu aydınlatırdı. Kahverengi ve araları simli duvar kağıtları hafiften ışıldardı. Son bir yolluk koyardım kadehime, uykusuz her geceye dalar giderdim. Ajda Pekkan’ın o büyülü sesiyle ayrı bir haz uyanırdı ruhumda. Yorgun bacaklarım, kendi başlattığım lüks mahkumiyetimle huzur bulurdum bir nebze.
Yüreğime dokunan, ruhumu hitap eden bu değerli insana, Fikret Şenes’e bu güzel duyguları bize yaşattığı için sonsuz Teşekkürler.
Ruhu şad olsun.
Not: Fikret Şenes’i anarken geçmişin koridorlarına doğru gittim. Sevgili Annem Esin Sümer’i Sevgili Babam D.r Haluk Sümer’i sevgiyle anıyorum.
|