Azrail bizim siteye adeta dadanmış durumda, çok sık uğrar oldu. Son zamanlarda, art arda ölümlerin sebebi, ‘’acaba kesilen ağaçlara ses çıkarmayanlara bir lanet olabilir mi’’ diye düşünüyorum.
Puslu bir Antalya sabahı Likyalılar yürüyüş grubuyla Elmalı Sedir ağaçları koruma alanına gidiyoruz. Bu zevkli etkinlikte, ciğerlerim çamlar arasındaki oksijen bolluğundan dolayı, mutluluk sarhoşu oluyor. Elmalı’da güneş yüzünü gösterirken, tabiat içerisinde, çamların muhteşem güzelliğiyle, arada sert esen rüzğara karşı yılkı atlarını pozlamak heyecan yaratıyor. Kızlar sivrisinin ihtişamla parlayan zirvesi, Avlan gölünü panoramik seyretmek doğrusu beni sanki başka bir dünyadaymış hissi uyandırıyor.
Siteye geldiğim de, başım bir hoş, ruhumsa yılkı atları kadar hür olmak istiyor. O ne!.. Sitenin giriş apartmanı önünde 112 ambulansının mavi ışığı karanlığı delmekle meşgul. Yanıp sönerek, adeta kötü bir haberci gibi önümde dikiliyor. İçeride kimse yok, arka kapılar açık, belli ki acil bir durum için apar topar terk etmişler. Geçen ay maalesef aynı apartmanda, bir komşumuz kendini asarak hayatına son vermişti. Kafamda soru işaretleri içerisinde evime giriyorum. Ambulans ışıkları mutfak camıma vurmakta, dışarıya bakıyorum. Gördüğüm manzara çok üzücü ve etkileyici… Tam camımın baktığı görüntüde, karşımdaki dairedeki salonda, sağlık görevlileri yerde yatan bir kişiye kalp masajı yapmaktalar. Daha önce intihar eden kişinin tam üst dairesi, adeta bir heykel gibi donup kalıyorum. Kişiyi görmesem de, sağlık çalışanı büyük caba harcıyor, uzun süre büyük bir gayretle devam ediyor. Evin balkonunda tahmini on altı yaşların da bir genç çaresizlik içinde dolaşıp duruyor, devamlı içeri bakıyor, çoğu zaman ellerini yüzüne kapatarak balkonun demirine yaslanıyor. Böyle bir ana şahit olmak istemesem de, mıknatıs gibi çekilmiş gibiyim. İçeride çok uzun süren uğraşlar sonucu, yeni bir telaş başlıyor. Sağlık personeli gerekenleri toplarken, diğerleri ambulanstan bir sedye getiriyor. Hasta kadın mı, erkek mi seçemiyorum. Karanlık acılarımı saklıyor, yoksa gerçeklerimi örtüyor, anlaması zor. Hasta Ambulansa bindirilirken, üstüne konulmuş kitap büyüklüğündeki kutuda, kırmızı ışık yanıp sönüyor. İçime bir ümitsizlik çöküyor. Erkek çocuğun balkonda duruşu çaresizliğe dönüşmüş. Ambulans uzaklaşırken, arkasından omuzlar çökmüş bakakalıyor. Dayanamıyorum camı açıp sesleniyorum.
Çocuğum kimin oluyordu?
‘’Annemdi’’ diyor.
‘’Allah acil şifalar versin’’ diyorum. Ezan sesi konuşmalarımıza karışıyor.
Güzel başlayan, huzur veren bir günün ardından sizi, gecenin kötü habercisi mavi ışıklar karşılar. Mutluluğunuza camın arkasındaki tanımadığınız bir ailenin felaketi karışır. Hayat sizin arzu ettiğiniz gibi değil, bildiği gibi devam eder. Günü
bitirdim derken, hüzün, ince bir tül gibi kalbinizi sarıverir. Yaşanmışlıklar bazen, acı ve tatlının aslında aynı anda ruhunuzda bıraktığı izlerdir.
Bir saat sonra apartman önü insanlarla dolmaya, arabalar dizilmeye başlıyor. Evin bütün ışıkları yanmış, bir sürü insan içeride, başsağlığına başlamışlar. Bir feryat, bir ağlama sesi duyamıyorum. Acıyı sanki anında içlerine gömmüşler. Bense bir çocuğun annesini kaybetmenin ne kadar yaralayıcı olduğunu biliyor ve onun acısına yas tutuyorum.
Anneler gününüzü içtenlikle kutlarım…
|