Trenler hepimizin ilgi alanındadır. Büyük Halam Nadide teyzemin kocası Eşref amca zamanında Sirkeci Gar müdürüydü. İstasyonun üstündeki lojmandan, gara gelen trenleri seyretmek en güzel anılardan biriydi.
Şirinyalı’da yazlığımızın önünden trenler geçerdi. Yük vagonları gece yataklarımızı sallardı. Zamanla arka balkondan seyrettiğimiz dumanı tüte tüte giden trenler, hayatımızın en renkli parçaları olmuşlardı.
Bir ara Antalya’dan Burdur’a otobüs seferleri vardı. Burdur istasyonundan trende yataklı vagon alır, 1,5 gün sürse de etrafı seyrederek giderdim. Trenin sesi ve ritmi kulağıma gelen en güzel müzikti.
Kars gezim sırasında son gün Doğu Ekspresi’ndeydim. İkinci vagon bizim gruba ayrılmıştı. Koltuklar rahat, vagon temiz, otomatik kapıların en yakınında iki tuvalet var. Tekli koltuktaydım ama önümde pencere yok. Heyecanlıyım. Trenin içerisinden nasıl fotoğraf çekeceğimin, telaşındayım.
Grup rehberi trende yiyecekler çok kötü deyince, herkes yanına fazlasıyla erzak aldı. Erzurum İstasyonunda daha önceden haber verilerek temin edilen, Çağ Kebabı ve yörenin özel kadayıf dolması geldi. Restoranda sandviç yapılıyor, sıkça aralıklarla içecek arabasıyla çay kahve servisi vagonlara geliyor.
Manzara muazzam. Kar bazen tipi şekline dönüyor. Erzurum’dan sonra fazla yerleşim yeri olmadığını söylediler.
Yolculuğa birlikte çıktığımız Nur Ay arkadaşım sayesinde yetkililerin vagonuna geçiyoruz. Nur Ay’ın babası Devlet Demir Yollarından emekli olduğu için bize çok sıcak davranıyorlar. Önce yük vagonu kapısını aralayarak istasyonlarda, daha sonrada personel dinlenme odasının camını indirip etrafı pozluyoruz.
Derdimiz Doğu Ekspresi’nin bir dönemeçte kıvrılırken fotoğrafını çekebilmek. Sırayla açık camdan çıkıyor, tam dönüşte görüntüyü yakalamaya çalışıyoruz. Kar çoğu zaman sertleşiyor. Gözlükler, saç baş hepsi bir tarafa kayıyor. Beş saat uğraşıyoruz. Arada sağ olsunlar çay ikramı oluyor. Bazen çok yakın bazen çok uzak kar manzarası içerisindeyiz. Karla yüklü çam ağaçları, köy evlerinin renkli damları, tipi çoğalınca kar içerisinde kara kalemle çizilmiş tablolara dönüşüyor. Bir çocuk köpeğiyle birlikte kardan adam yapıyor. Kuşlar tellerin üzerine dizilmiş. İstasyonlardaki insanlar soğuk hava ve tipiden dolayı koşuşturuyor. Çoğu istasyon kaderine terk edilmiş. Atıl durumda tekrar hayat bulmayı bekliyor. Makasçılar arada kavuniçi kıyafetleriyle, beyaza renklilik katıyor. Her istasyonda, hareket memuru düdüğünü çalıyor, elindeki kırmızı diskle trenin sonuna doğru yol alıyor. Tüneller kısa ama çok; bir anda etraf karanlığa boğuluyor. Hafiften gelen bir ışık tünel çıkışına kadar içeriyi aydınlatıyor.
Ben yine koltukların üstüne çıkıp, dışarı sarkıyorum. O kadar odaklanmışım ki; yüzüme tokat gibi çarpan rüzgar beni içeri, Nur Ay’ın yanına fırlatıyor. Neye uğradığımı bilemiyorum. Meğer tünele girmişiz, o kısım havayı daha çok içeri itermiş. Her ikimizde çığlıklar atıyoruz. Sersemlemişim. Kendime zor geliyorum.
Sürpriz… Durduğumuz ilk yerde, tren sorumlusu bizi Makinistin yanına götürüyor. Dik bir merdivenden yanlarına çıkıyoruz. İki kişiler, biri teknisyen, biride treni idare ediyor. Dar bir alan, dört kişi ancak sığabiliyoruz. Ön tarafta olmak, dışarıyla bütün olmak çok keyifli oluyor. İşlerinden memnunlar. Biz ’’ ayrılanları, sevenleri kavuşturuyoruz’’ diyorlar.
Gece üç’de sonunda Kayseri’ye vardık. Buradan otobüsle Antalya’ya döneceğiz. Yaşayan bilir! Ben bu yolculuktan çok zevk aldım. Keyifli sohbetler yaptım. İstisnaları sayesinde, çalışanlarla bir arada olmak çok güzeldi.
Vakit geçirmeden sizde bir tren yolculuğuna çıkın. Görsellik zaten sizi bambaşka dünyalara götürecektir.
Aşağıdaki fotoğraf rüzgar tarafından içeri fırlatıldıktan sonra çekildi.
Şahika Öner
|