Sinema aşkım çocukluğumdan bu yana hayatımda en çok zevk aldığım saatlerdir. Her şeyden uzak, beni yeni ufuklara doğru götürürken, beynimi de bütün sıkıntılardan uzak, nadasa bırakmıştır. Bambaşka yaşamlar, görmediğim yerler, o sihir içerisinde hayata dair bir sürü gerçekleri kulağıma fısıldayan dünyadır.
Mahallemizde iki sinema vardı. Çakmak girişte, Erkoç sineması mahallenin sonunda yer alırdı. Her ikisinin de üstü açılır, yazın filim seyretmek daha zevkli hale gelirdi. Ben Çakmak sinemasını daha çok severdim. Bütün mahalle sakinleri de nedense bu sinemayı tercih ederdi. Tam merkezde olan binanın salon girişinde, sağ tarafta localar bulunurdu. Genellikle aileler bu kısımda oturmayı tercih ederdi. Filim başladıktan sonra, mahallenin delikanlıları karanlıktan süzülen çizgi kahramanları gibi gelir, filmin ışığının elverdiği zamanlarda, locada ailesiyle oturan sevgililerine yeni filizlenen umutları için aşkla dolu bakışlar atarlardı. O zamanlar gençler gizlice ve az görüşebilirler, sinema günleri sevgililer için birbirini görmek adına önemli akşamlardan biri olurdu. Sabahtan biz minik kuşlar, gereken yerlere hangi sinema gidileceği haber pusulasını ulaştırırdık. Nerede şimdiki gibi lüks iletişimler, tuvalete bile giderken cep telefonları!
Bizim mahallede çok büyük aşklar yaşandı, şimdi çoğu rahmetli oldu. Mutlu sonu bir çift başarabildi, çocukları torunlar oldu. O güzel günlerden bugüne, Leyla ve Mecnun aşklarının yaşadığı mahalleden uzakta yaşlanırken, aradaki sevgi ve saygıyı koruyabiliyorlar mıdır hala? Bilemedim.
En hareketli zamanlar Yılmaz Güney filmi zamanlarıydı. Çakmak sinemasını da ki kuyruk, mahallenin bir başından bir başına uzar giderdi. Siyah beyaz kareler içerisinde seyretmediğim filim kalmamıştı. O zamanın çoğu starları rahmetli oldu, Türk sineması zaten vefasızlıklar örneği, çoğu sefil bir şekilde yitip gitti.
Erkoç sinemasının atmosferi bana soğuk gelirdi. Orada gizlice bakışan sevgilileri göremezdiniz. Mimari özelliği zaten buna pek müsaade etmiyordu. Aşağıda geniş bir salon, üste yarım ikinci katı vardı. Çatı kısmını nedense çok az açarlardı. Sanki yıldızlar Çakmak sinemasından daha güzel ve parlak gözükürdü.
Osmanbey Kent, Site, Pangaltı İnci, Şan sineması, Beyoğlu Emek, Saray sinemalarında yabancı filmlerle tanışmış oldum. Site Sinemasında Love Story’in galasındaki şıklık bugünümüzde yapılan baloları kıskandıracak kadar renkliydi. Ablamla filimde çok ağlamıştık...
Arkadaşım Aliye’yle birlikte, Şan sinemasına okulu kırıp giderdik. Kadir İnanır ve Türkan Şoray filmlerini hiç kaçırmaz, vaktimiz varsa yandaki Şan muhallebicisinde bir şeyler atıştırırdık. Aliye’nin dayısına otobüste yakalanınca, bu güzel kaçamaklara veda etmek zorunda kaldık.
Ömer Şerif filmleri en sevdiklerimdendi. Wester filmlerde çok revaçtaydı. İrlandalı Kız filmi beni adeta büyülemişti. O zamanlar maalesef yeni filimler ancak üç dört sene sonra Türkiye’ye gelirdi. Şimdiki jenerasyon çok şanslı, filmi gelmeden anında internetten bulma kolaylığı bulunuyor.
Bu sıcak günlerde evde, televizyondan bol bol film seyretmekteyim. Sinemanın tadı bambaşka, fırsat bulduğumda gidiyorum. Tavsiye İsterseniz ‘’Mor Yıllar’’ derim. Geçmiş senelerde çevrilmiş olsada, hafızanızdan silinmeyecektir.
Limonata tadında günler, serin geceler diliyorum.
.
|