Mısralarda ‘’Karlar düşer, düşer düşer ağlarım’’ demiş sanatçı, sanki bu günleri anlatır gibi. Yılbaşında yurdumuz beyazlara büründü. Eskiyi arkada bırakırken, beyazların içerisindeki kan damlaları yüreğimizi sızlatıyor. Büyük şehirlerin çoğu acıdan uzak yeni yıla girdiler. Oysa Güneydoğuda ki gözyaşları o kadar çok ki karları eritiyor. Sanki memleketim ikiye bölünmüş. Bir yanda çam ağacı ışıkları altında mutlu sofralarda toplananlar, bir yanda acılarıyla yoğrulmuş, çaresizliğin kollarında teselli bulmaya çalışanlar. Bilanço ağır, 7 ayda 300 ailenin içine ateş düştü, her gün maalesef yenileri ekleniyor.
Bu hale nasıl geldik! Duyarlı her insanımız bunu düşünüyor, kara bulutlar ne zaman gider ne zaman güneşle aydınlanır yarınlar bilinmiyor. Yeni yılın kahkahaları arasına, aslında umutsuzluk saklanmış, çoğu görmek istemiyor.
Karelere bölünmüş hayatlar, her birinde bazen neşe, bazen umursamazlık, bazen de acıyla kavrulmuş evlerde, gelmeyecekleri bilinse de, bir umut, gözler kapıya takılmış öylesine bekleniyor.
Partilerin kendi içerisindeki savaşları, bizim sorunlarımızı umursamadan devam ediyor. Kendini bilmezler sınırlarımız içerisinde yer istiyor.
‘’İt ürür kervan yürür’’ demiş atalarımız. Onlar ürerken kervan adeta sanki geri gidiyor. Kardelen gibi yeşerir mi umutlar? Karı delen tabiat, bize de baharı müjdeler mi?
Güneydoğuda Kürtler birbirine karışmış. Kardeşin kardeşe yaptığını kimse yapmaz derler. Maalesef iç savaş devam ediyor, kendi yerleşim bölgelerinde özerklik isteniyor. Oysa birbirlerini kırarken, insanlar evlerini terk etmiş, yollara düşmüş, çaresizliğe doğru sürükleniyorlar. Renkli ekranda karşımıza gelen kareler iç savaşın yaptığı tahribatı gözler önüne seriyor.
İlk Kürt isyanı 1806 yılında başlamış.210 yılda çeşitli 49 Kürt isyanı olmuş. PKK isyanı ise 50’inci oluyor.
HDP Büyük kan kaybetti, manevra yaparken duvara tosladı. Demirtaş yönünü şaşırmış, ’’Kürdistan kurma’’ sevdaları başlarını yiyecek gibi gözüküyor. Dokunulmazlıklarının kaldırılması için çalışmalar yapılıyor.
Kurşun delikleri, havan toplarıyla delik deşik, geride bırakılmak zorunda kalınan, terk edilen evler…
Gencecik, hayatın baharında şehit olan gençler, ölüme mahkum olmuş hayaller…
Her şeyden habersiz, gül kokulu yetimler, gözü yaşlı talihsiz kadınlar, anneler, babalar… Bir mısra var dilimde, kimin yazdığını bilemediğim!
Ne o ses, ne o şarkı
Resimler solgun, siyah beyaz ve elemli,
Bir albümün sayfalarında kaldı!
|