Çocukken başladısinemaya olan tutkum. Tıpkı kitaplarla , daktilomla tanışmam kadar eski. Hani üzerinden binlerce asır geçmese de , bir başka güzeldi. Kocaman ve küf kokan sinema salonları ile tahta sandalyelerine evden getirdiğimiz minderleri yetiştirdiğimiz yazlık sinemalar arasında bir itişkakış.
Yolda bulduğum her kağıt parçasını, etrafa çaktırmadan iki ayağımla açar okurdum. Hayal gücüm sınır tanımazdı , ve o bir parçasını okuduğum yazıların sonlarını mutlaka kafamda yazardım.
Bir zaman sonra gittiğim; o zamanın “acıklı tarif edilen filmlerinde, belli bir noktadan sonrasını izleyemez olmuştum. Çocuklukla genç kızlık arasındaki zamanda , o kısımlarda gözümü kapar , ellerimle kulaklarımı tıkar, ışıkların aydınlığı gözkapaklarımdan içeri vardığında filmin bittiği anlardım. Ve ev halkının peşine takılır eve atardım kendimi. Gece uyumaz , mutlaka o filmin sonunu mutlu olarak kurgulardım.
Belki; çok mutlu, altı çocuklu bir ailede büyüdüğüm içindi tüm bunlar. Sonu “acıklı” bitecek olan hiçbir filmi “mutlu son” a ulaştırmadan uyuyamazdım.
Bir odada en az üç kızın yattığı, merdivenle aşağı inilen bir evdi çocukluğumun evi. Nasıl becerebildiğimi hala bilmiyorum. O , kızların kahkahaları arasında gözümü kapar, uyuyor taklidi yapardım. Ve mutlaka mutlu bir son bulur. Filmi gözkapaklarımın altında bitirirdim.
Ergenliğim de açıkcası pek mutlu geçti. Koca kaçıyor gibi bir an önce aşık olup; bir an önce evleniverdim. Bu yüzdendi belki de; mutsuz sonlara olan tahammülsüzlüğüm.
Yıllar geçip ; iş hayatında tempo ağırlaştıkça ve gelişen teknoloji ile birlikte hayatın diğer yanlarını öğreniyordikçe acının varlığınıtanıdım. Acı vardı. Keşke olmasa dediğim büyük acılarıkeşfediyordum çevremde. Duygularını yaşamayan insanların acıları, çocukların aç kalmaları, siyasi hayatın bir parçası olan acılar. Var oğlu vardı. !!!
Alışmak istemediğim türden acıları görüyordum, genç kızlığım daha doğrusu genç kadınlığım bitip de orta yaşlara geldiğimde; bir dolu kadının acı çektiğini gördüm. Adına aşk diyorlardı bir çoğu. Ben ise ; bunun aşk olmadığı konusunda hep kendimden emindim. Israrla aşk ın acı vermediğini anlatır olmuştum. Nerede acı çeken bir insan görsem, hikayesini büyük aç gözlükle dinlerdim. Ufacık olan aklım , büyüyen yaşıma rağmen büyümüyordu. O , ufacık akılla birilerine sürekli “hayır”demelisin diyordum. Sana acı veren olaylara “hayır demelisin. İçinde yaşandığı anlarda kimsenin hayır diyemeyeceği durumlardı bunlar. Biliyordum. İnatla bir başkaldırı içindeydim.
Bir zaman sonra , baktım olmuyor , ben de çocukluğuma dönüverdim birden, ve tüm acı veren durumları yarıda kesmeye başladım. Risk alıyordum. Büyük bir risk bu. O acıyı çekmek yerine , aynı filmlerde yaptığım kurguyu deniyordum. Ve mutlu sonu oturup kafamda yazıyordum. Bir zaman sonra hayretler içinde gördüm ki; yazdığım sonları yaşamaya başlamıştım. Yani ; mutsuz bir durumda sadece filmi yarıda kesmek yeterliydi. Neden başka bir son olmasın ki . varsın ; kalbindeki ile olmasın. Varsın; o yolu yalnız yürü. Ama, mutlaka bir yerde filmi kes !!! . Ve , risk alarak devam et. Kendine mutlu bir son yaz. Mutlaka yaşarsın. İnandığım ne varsa yaşıyorum. Yaşadıkça kendimi daha bir seviyorum. Daha bir büyüyorum kendi gözlerimde.
Ve filmi yarıda kesmeli insan, zaman zaman....
Mutlu sonlar yazabilmeli kendine yeniden.
Sevgiyle,
Melekkkk |