En büyük ressamların eserleri kadın üzerine , bu kadar karmaşık bir yapı; nasıl oluyor da böylesine elden ele şekle girip, adınaşiirler yazılmak da. Büyük eserlere atılan imzalarda hep kadın var.
Toplumun genel yargısıdır, erkeğin kadına umursamaz bakışı, o’ nu anlamaktan uzak oluşu. Tüm bunları yok edercesine , yine erkekler tarafından yapılan kadın heykelleri , sanat da kadın, edebiyat da kadın. Üretiyor olması mı acaba bu kadar kutsal yapan kadını. Her ne kadar tek başına olmasa da bu üretim.
En iyi sanatçılar erkek olmasına rağmen, bahsedilen hep kadın.
Çocuk aklımla çözemediğim AMCAM bu örnekleri alt üst edercesine uzun zamandır aklımda. Erkek kimliğinin yanında sanatçı kimliği mi etkiliyordu beni , yoksa dans ettirdiği derin cümleleri mi . ? bir türlü karar veremiyorum buna. Amcam olmasının dışında bir şeyler var. Beni heyecanlandıran bir şey. Belki de aşk. Evet ; kesinlikle o ‘ nu bana gizemli ve olagan üstü kıldıran yaşadığını düşündüğüm aşk. Belki hiç olmadı bu. Çocuk aklım benimle alay etmek de belki de. Bu konuda asla gerçekleri bilemiyeceğim. Birileri anlattıda aklımda mı kaldı ? Yoksa her zaman olduğu gibi yine ben mi uydurdum bunları !!!
Oldukça yakışıklı bir Istanbul Beyefendisi. Son derece mütevazi. Ve kişisel hünerlerini olabildiğince gizlemiş bir yazar. Annem , veremden öldü demişti. Çok genç yaş da. Ya da ben mi buna inanmak istedim bilmiyorum. Şimdi gerçekleri yazarsam ; bu, bana heyecan vermeyecek. İyisi mi ben yine hayalimde yaşattığım, bir kısmı söylenti olan o aşkla anayım O ‘ nu.
Bir gün tutup da; “Sen hep beni mazideki halimle mi tanırsın “dediğinde , zamanın iletişim araçları ile birden parlayan yıldızı bile , O’ nu meydanlara çıkaramıyor.
O; kendi içinde yaşadığı, üvey kız kardeşine olan aşkını hiçbir zaman söze dökemeyeceğinin bilinci ile, her geçen gün erimekte. Zamanın aile terbiyesi, köklerinin uzandığı töreler, komşu kızına bile kardeş gözüyle bakmasını sağlıyor sadece. Nasıl üvey kardeşine aşık olabilir ki. ?
Bu acı ile ;
“Artık ne teselli ne ümîd kaldı hayattan” ile başlayıp
“ Gül ürperiyormuş gibi titrek teninizde“ ile devam eden güfteleri …..
Ve, deli gibi aşık olduğu kadın, yani üvey kardeşi olan halam. Belli ki halam da aşık kendisine. 68 yaşına kadar evlenmediğine göre.
Sadece kokusu aklımda halamın , geçtiği sokakları bir cennet bahçesine çeviren. Buradan “O” geçti , dedirten. Bir de; pembe yanaklarından , saç uçlarına kadar yayılan kahkahası.
Hangi kadın üzerine bu kadar güfte yapıldı ki acaba, hangi adam bu kadar sevildi. Gençliğinden vazgeçilecek kadar.?
“Her seher goncalar açtıkça solan gül dökülür” diye noktalıyorum. Ve rahmetle anıyorum.
Bir kadına, verilecek en güzel hediyeyi veren bu değerli insanlara olan borcumu kısacık da olsa , onları anarak ödemek istiyorum.
Bu yazıyı yazmama neden olan sayın Mustafa Alsancak Bey’ e . en derin saygılarımla. (kendisinin bir cümlesi ile , bir anda aklıma yazmak fikri geldiği ve anmama vesile olduğu için kendisine muteşekkirim.)
Sadece aşkla kalın. Gerisi zor.
Melekkk.