Çocukken mahalleyi içine alan sisi hayal meyal hatırlıyorum. Birde geceyse sokak lambalarının aydınlığı içinden, hayaletler gibi süzülürdü insanlar. Bolu dağının sisi de meşhurdu, ne zaman geçsek, arabanın içerisinde korkuyla, bir nebze dışarıyı görebilmek için, kocaman açardım gözlerimi. Bu beyazlık çerçevesi içinde sıkışmış, tehlikenin nereden gelebileceği sıkıntısı bir mengene gibi sıkardı kalbimi. Arada bir hafiften gözüken ağaç dalları bile bu korku tünelinde teselli etmezdi beni. Şimdi memleketim sisler içerisinde, hiç birimiz burnumuzun ucunu göremez olduk. Tehlike hangi köşede bekliyor, hangi yanımızda bombalar patlayacak ve her an gelecek kötü haberler kaygısıyla yaşıyoruz günlük hayatımızı.
‘’Ramazan geldi, hoş geldi’’ diye telaşlar başlamışken, bu mübarek günlere kavuşmanın sevinci yaşanırken, hain saldırılar sisler içerisinden çıka geldi,
İstanbul sokaklarında yakalıyı verdi insanlarımızı. Altı Polisimizi şehit verdik, beş sivili kaybettik. Yarım kalan hikayelerin arasında, ızdırapla geziyor gözlerimiz. Patlamanın bulunduğu yerdeki Celal Ağa Konağı, tarihi hamamı içine aldığı ve kaçak kat çıktığı için mühürlenmişti. Bu yüzden facia sınırlı kalsa da, gene ateş düştü yüreklere, gencecik pırıl pırıl yüzler, kaybolup gidiverdiler. PKK nın şehir yapılanması TAK olarak açıklama gelse de, faali meçhullere yeni zincirler eklenmiş oldu. Her patlama bir diğerini rafa kaldırdı. Şimdi orada, diğer evrakların altında kaybolurken, tozlar örtüyor üstlerini.
İstanbul Vezneciler’deki faciadan daha kendimize gelemeden, 24 saat sonra Mardin’deki saldırı gündem taşlarını yerinden oynattı. Beş kişiyi kaybettik üç’ü sivildi. İki kadın polisimizse biri altı aylık hamile, birinin de bir yaşında çocuğu vardı.
Her gün verdiğimiz şehitler, yenileriyle katlanıyor. Per perişan oldu aileler. Çocuklar çoğu bir şey anlamadan, geride kalanların kucağında, babalarının cenazesinde yer alıyor. İçler acısı bu haller ne zaman bitecek maalesef kimse bilmiyor.
Kilis sınır dışın da kaldı sanki, kendi yağıyla kavruluyor. Tesadüfi düşen roketatarların, uçaksavarların şehri oldu. Ölüm korkusu kıskacıyla, yaşamaya devam ediyorlar. Hangi kapıyı çalsalar, arkasında kimse olmuyor. Doğu, Güneydoğu, bitti denilirken, enkazlar altında, ne zaman ne olacağı belli olmayan bir dünya içine hapsedilmiş. Bize yansıyanlar ve yansıyamayanlar haberler içersinde köşe kapmaca oynamaktayız.
Sanki sonu gelmez bir felaketin içerisinde yürür gibiyiz. Sis, pus hiç bitmeyecek gibi uzanıyor önümüzde, balık baştan kokarmış. Yukarıdan aşağıya, burnumuzun ucunu göremez olduk. 1 yıllık bombalı saldırıların bilançosunda, 250 kişiyi kaybettik, 1320 yaralanma oldu.
Dayan Türkiyem, dayan… Dur diyecek, bizi sisler arasından çekip alacak eli bekliyoruz artık sabırsızlıkla! Onu bulduğumuzda, kin, öfke, nefret ve lanet bitecek. Güneş aydınlatacak pencerelerimizi, solmuş çiçekler tomurcuklanacak. Pus gidecek, eski sakin dolu günlerimiz tekrar bizi kucaklayacak. Ümidimiz kırılmasın, barış ve huzur her an kapımızı çalabilir.
|