Rivayete göre çok eski zamanlarda, İtalya’da bir demir ustası varmış. Kızının ismi Luna’ymış. Usta kızına ağaç ve demirlerden güzel bir park yapmış. O çevredeki çocukların hepsi bahçedeki bu parkta toplanmışlar. Burası Luna’nın parkı olmuş.
Çocukluğumun en güzel başlangıcıdır Lunapark. Benim ilk tanışmam Küçük Çiftlik Parkı, Maçka da olandır. Dört gözle beklerdik gideceğimiz günü. Bütün haşmetiyle ve renğarenk ışıkları ile büyülerdi beni… Tercih gece olurdu, havalar da uçarken, yıldızlarla göz göze gelebilmek için. Her yerde ayrı bir müzik sesi gelirdi. Adeta davetti bu… Masal dünyası içine girebilmek, orada yolculuk yapmak ve eğlenebilmek için.
Ailece binilirdi dönme dolaba. Kuşbaşı seyir ayrı bir görsellik sunardı. Alicin etekleri cezbe derdi beni. Etekleriyle geceye bin bir ışık saçar, salınarak döner ve birden hızlanıverirdi. Ablamla ben korkuyla karışık mutlulukla uçardık gökyüzündeki yıldızlara.
Şimdi girsek ancak güldürecek olan korku tüneli, o zamanlar aklımızı başından alırdı. Bindiğiniz vagon karanlığa doğru ilerlerken korkunç çığlıklar dolardı kulaklarımıza… Aniden bir iskelet çıkardı karşımıza… Saçınıza bir el dokunur, yüzünüze biri üflerdi… Korkudan beynimiz uyuşmuş bir şekil de vagondan zor atardık kendimizi dışarı… Lunaparkın büyülü kolları bizi sarardı tekrar. Her şeyi unutur başka bir eğlenceye doğru sürüklenirdik.
Tüfekle atış vardı! Hangi oyuncağa isabet ettirirseniz sizin olurdu. Dört gözle beklerdik atışın sonunu… Ama çoğu zaman hüsranla biterdi... Oyuncağa baka baka, küs uzaklaşırdık oradan.
Ayna bölümü ayrı güzeldi. Kendinizi, uzamış, kısalmış, zayıf ve şişman görmek gülümsetirdi beni. Bir de görkemli panolar vardı. Eski zaman kıyafetleri giyinmiş çiftlerin fotoğrafları, yetişkin insanlar için yapılmıştı. Baş kısımları boş olur, sizde kendi başınızı buraya koyardınız. O kıyafetlerdeki kişilerden biri olurdunuz. Bizim boylar malum. Altına basamak koyulurdu. Başımı uydurmaya çalışırdım. En güzel hatıra fotoğrafları bu bölümden çıkardı.
O zamanlar yarışma da düzenlenirdi lunapark içinde. Bütün eğlence bölümleri gezildikten sonra herkes yarışma için toplanırdı. Çok heyecanlı ve kıran kırana geçerdi. Yarışmada birinci ye paket paket İtalyan makarna, ikinci ye de anahtarlık hediye ederlerdi. Babam bir keresin de ikinciliğe kadar gelmişti.
Çıkışta seyyar satıcılar karşılardı bizi… Her bir duman ayrı bir koku getirirdi burnumuza… İnsanlar kümelenirdi seyyar satıcıların etrafına. Ekmek arası köfte olurdu tercihim. Masal dünyamdan sonra mükafattı sanki.
Şimdi düşündüğüm de hayatın ta kendisiymiş Lunapark. Aşklar başımı döndürmüş. Mutlulukla uçmuşum çoğu zaman Alice’nin eteklerinde. Bazen karanlığa giden yollar da, büyük çabayla çıkmışım hayatın renkli ışıklarına… İsabetsiz hedefler… İsteyip de alamadıklarım olmuş…
Bilmeden yarışmışım, etrafındakilerle, başarılı olabilmek için… Aynalar seneler geçtikçe Lunapark’ta ki aynalar gibi değişik gösterir olmuş beni… Her şeye rağmen bütün o müzik, renkler, ışıklar, geceye serpilmiş yıldızlar, hayatı güzel kılmış bana.
Siz de kendi dünyanızda ki Lunaparkınız da, dikkat edin lütfen,döndürmeyin başınızı, kapılmayın renkli ışıkların büyüsüne!...
|