Dönüp de çalıştığım yıllara baktığım zaman o günlerden kalan ne çok anı var elimde. 1975’de Otelcilik okulunda okuyordum. Mezun olabilmemiz için bir otelde staj yapmak zorundaydık. Okuldan Birsen arkadaşım ‘’Tepebaşı Etap’a personel arıyorlar, girer misin’’ dedi. Meslekteki ilk başlangıcım böyle oldu.
O zamanlar adı lazım değil çok ünlü aşçılarla çalıştık. Adamlar genç. Biz toyuz. Ahçıbaşı yardımcısı bizi Ruje Nuar’a davet etmişti. O zamanlar Tepebaşı’nda çok ünlü bir kulüptü. Kabul etmedik. Sonrada otele işe başlayan kızlar teklifi kabul edip, muhteremlerden hamile kalmışlardı. Durum ortaya çıkınca apar topar işten postalanmışlardı, kızlar tabi ki…
Mutfağa girmek yasaktı. Girerseniz Ahçıbaşı satırla kovalardı sizi. Ama tek şartla girerdim ofisine. ‘’Neden saçların beyazlanmış arkadaş’’ şarkısını söylemek için. Allah rahmet eylesin, sektöre damga vurmuş insandı.
Bütün yemek tarifleri alıp evde uygulardım. Kuzu incik, elmalı pasta, Roos Beef en büyük favorimdi o zamanlar.
Çok değerli insanlarla çalıştım. Mesleğimi icra ettiğim en değerli başlangıcımdı Tepebaşı Etap.
O zamanlar Fransızlar işletiyordu. Otelin neresinden baksanız, maalesef camlara vurmuş yanlış hayatlarla karşılaşırdınız. Gece kapılar kapatılırdı. Çünkü çok sürpriz insanlar bir anda lobide belirebilirlerdi. Karşı parkta gece karanlığa gömülünce kadınlar pazarlanırdı. Arkadaşımla ben, hayatın gerçeklerine inanamayarak bakardık, otelin perde arkasından.
Turizm otelcilikte okuyoruz. Çok erken saatlerde yola düşerdik. Sabahın köründe kalkıyoruz.
Birsen Levend Oyak sitesinden, ben Çağlıyan’dan Ortaköy’deki okulumuza geliyoruz. Okul bitiminde Tepebaşı Etap’a çalışmaya gidiyoruz. Gece saat birde çıkıyoruz otelden. İlk başta eve servis yok. Beyoğlu’nda yürürken başımıza başörtü takıyoruz. O zaman gece yarısı değil, gündüz bile yürümek sordu İstiklal Caddesinde. Taksimden vasıta vardı eve gidebilmek için. Sağ olsun çoğu zaman mesai arkadaşımız Ahmet bize eşlik ederdi Taksim’e kadar.
Rahmetli mesai arkadaşımız Fatih de bir alemdi. Bana devamlı ilanı aşk ederdi. Bende yiyecek içecek müdürüne şikayet ettim. Müdürümüz çok kızdı. Çağırıyor makamına. ‘’Aranız da ne geçti’’ diyor. Fatih’te pişkince ’’ lale çarşafları’’ diyor. O zamanlar çok modaydı lale çarşafları.
Personel yemek hanesinde köfte var. Bakıyoruz bozuk. Şikayet ediyoruz. Kimse aldırmıyor. Duymasınlar diye aşçılar hepsini çöpe döküyor. Biz de müdürümüze şikayet ediyoruz. Müdür diyor ki bozuk köfteyi getirin. Hepsi çöpte. Çöpten çıkarıyoruz, yıkıyoruz, müdüre sunuyoruz. Tadına bakıyor ‘’haklısınız kızlar ‘’diyor. Telefona sarılıyor. Personel kafeteryasını arıyor.’’HEPSİ ÇÖPE!’’ diyor…
En dolu dolu yaşadığım bir dönemdi bu. Ve biz iki çılgın genç kız o zamanlar otele damgamızı vurmuştuk. Şimdi artık ne Azmi Heper, ne Teoman Ermete, ne de müdürlerimizden Cafer İz var.
Rahmetli oldular. Yiyecek içecek müdürümüz Erdem Baloğlu, nerelerdedir kim bilir?
Etap müessesi yok artık, ama hatıralar oldukça onlar yaşayacak kalbimizde.
Şahika Öner
|