İnsanları maddî bakımdan rahata, manevi açıdan huzura, barış ve mutluluğa kavuşturmak dünya medeniyetlerinin temel hedefleridir. Göktürk Devleti, 552-745 yılları arasında hüküm süren bir devlet olarak bu amaca ulaşmıştır. Türk dilinin ilk yazılı anıtları olan Orhun Kitabeleri, dünya medeniyeti kavramının o tarihlerde hayata geçirildiğini gösteren bir belge olarak edebiyatımızda yer almaktadır. Kutadgu Bilig de aynı nitelikleri taşımaktadır.
XI. yüzyıl şairlerinden Karahanlı Uygur Türklerinden Balasagunlu Yusuf Has Hâcip tarafından 1069 yılında yazılarak Karahanlı hükümdarı Tabgaç Buğra Han’a sunulan Kutadgu Bilig, “Kutlu Olma Bilgisi” anlamında olup, 6500 beyite yakın bir mesnevidir. Bu siyasetname veya nasihatname kitabında Yusuf Has Hacip, içinde yetiştiği çevrenin ilmî ve felsefi birikimini yansıtmakta, bilimin ve bilginlerin önemini anlatmaktadır. Dünyada ve ahirette mutlu olmanın yollarını, fert, toplum ve devlet hayatının ideal duruma gelmesi için neler yapılması gerektiği üzerine öğütler vermektedir. Türk edebiyatının bu ilk önemli eserinde, nimetlerin adil ölçüde paylaşılması, barış ve mutluluğun kurulmasını sağlayacak bir dünya düzeninin esasları üzerinde durulmaktadır.
Kutadgu Bilig başlıca dört kişi arasında geçen konuşmalardan oluşur. Bunların en önemlisi hükümdar Kün-Tegin’dir. Bu kelime “gün doğdu”, “güneşin doğması” anlamındadır. Bu konuda hükümdar şu açıklamayı yapar:
“Tabiatım güneşe benzediği için âlim, bilgili adam bu adı verdi. Güneşe bak; güneş küçülmez, bütünlüğünü daima muhafaza eder. Güneşin parlaklığı hep aynı şekilde kuvvetlidir. Benim tabiatım da ona benzer, doğrulukla doludur ve hiçbir zaman eksilmez. Birinci sebep bu. İkinci sebep de şu: güneş doğar ve bu dünya aydınlanır, aydınlığını bütün halka eriştirir, kendinden bir şey eksilmez. Benim de hükmüm böyledir. Ben ortadan kaybolmam. Hareketim ve sözüm bütün halk için aynıdır. Üçüncü sebep daha kapsamlıdır: güneş doğunca yere sıcaklık gelir; o zaman binlerce renkli çiçek açar. Benim bu kanunum hangi memlekete erişirse o memleket baştan başa kayalık olsa hep düzene girer. Güneş doğar, temiz veya kirli demeden her şeye aydınlık verir; kendisinden bir şey eksilmez. Benim de hareketim tıpkı böyledir; herkes benden nasibini alır.”
Bu sözleriyle hükümdar Kün Toğdı adı kadar ruhi yapısının, yaradılışının da güneşe benzediğini, güneş neler yapıyorsa kendisinin de onları yerine getirdiğini açıklamaktadır; o da halkı aydınlatacak, insanlar için çalışacaktır; bütün insanlar ondan yararlanacaktır. Onun kanunu her yeri düzene sokacaktır.
Görüldüğü gibi ölümsüz düşünür Yusuf Has Hacip, hükümdarın amacının halka hizmet etmek olduğunu belirtmekte, bir ülkenin nasıl yönetileceğine ilişkin öğütler vermektedir. Dünyaya düzen getirecek bir medeniyetten söz eden Yusuf Has Hacip, Öğdülmiş’in ağzından hükümdara ülkeyi nasıl yöneteceğinin cevabını şöyle verir:
“Ey hakim, memlekette uzun süre hüküm sürmek istersen, kanunu doğru yürütmeli ve halkı korumalısın.
Kanun ile ülke genişler ve dünya düzene girer; zulüm ile ülke eksilir ve dünya bozulur.
Ey devletli hükümdar, en kötüsü beylerin adının yalancıya çıkmasıdır.
Beyin sözü doğru olmalı, tavır ve hareketi itimat telkin etmelidir.
Beye cömertlik ve alçak gönüllülük lâzımdır; alçak gönüllülük ile birlikte tabiatı da sakin olmalıdır.
Devlet işleri ihmal edilir ve zamanında yapılmazsa, arkasından avcı kuşla takip etsen bile, bir daha ele geçmez.
Beyler, tavır ve hareketlerini temiz ve doğru tutmalıdırlar; halk yolunu ve gidişini beyin yoluna uydurur.
Beyler örf ve kanuna nasıl riayet ederlerse, halk da aynı şekilde örf ve kanuna itaat eder.
Ey devletli hükümdar! Memleket işleri çok ağır, fakat şerefi büyüktür.
Halka baş olmak büyük ve ağır bir iştir; o daima başa dert olur ve insana eziyet verir.
Dikkat edersen, sevinci az, kaygısı çoktur; öğeni az, fakat söğeni daha çoktur.
Sevmeyeni çok, seveni nadirdir; didinmesi çok, rahatı azdır.
Hiçbir yerde gönlü emin olmaz, gönlünün emin olmaması insan için büyük bir ıstıraptır.
Beylik baş üzerinde kılıç gibidir; her gün onun için tehlikeli bin iş vardır.”
Kutadgu Bilig: Çeviri, Reşit Rahmeti Arat, TTK basımı, Ank., 1988, s. 146-163, 331-336.
|