Gecenin sabaha yakın saatlerinde, uyku tutmayınca biraz kanalları taradım. Bir kanalda, Hukuk Tarihi Profesörü Ekrem Buğra Ekinci ve yine değerli bir tarih hocası derinliğini çoğumuzun bilmediği, ‘’Osmanlı da yasaklar’’ programına ışık tutuyorlardı. Bu dönemin tarihsel bilgileri beni bir masal dinler gibi, konunun içine sürükledi.
Osmanlıda, haberleşme kaynakları olmadığından, dönemin önemli şairlerinin şiirlerinden, haberler halk’a iletiliyormuş. Karagöz ve Hacivat oyunlarındaki hicivler de Padişahlara göndermeler yapılıyormuş. Padişahlar çoğu zaman bu hicivlerden dolayı olaylara daha değişik açılardan yaklaşıyorlarmış. Hayat kadınlarını, yaptıkları işten caydırmak için, İstanbul’un iki meydanında ibret olsun diye, iki tanesini ipe çekivermişler. Tütün yasaklanmış ama kaçakçılara müsamaha gösterilmiş. Savaş zamanların da aç kalmamaları için, halkın para kazanması engellenmemiş. İkinci Abdülhamit zamanın da gazetelere yapılan sansürlerine tarihsel açıdan açıklamalarda dikkat çekiciydi. Fes gelmiş kafa koparılmış, şapka gelmiş, yine kafalar gitmiş.
Beni en çok etkileyen ise, Osmanlı da Iskat-ı Cenin ile ilgili anlattıkları tarihsel bilgiler oldu. Ayrıca Ekrem Hocanın anlattığı bir olayı da paylaşmak isterim. Zamanın da kolluk kuvvetleri bazı nedenlerden dolayı köy basar. Köylülerde bunları döverler. Kadı efendi köylülere çok kızar.’’Sizler nasıl kolluk kuvvetlerini döversiniz’’diye köylülerin hepsini hizaya çeker. Köylülerin arasındaki uyanık bir vatandaş, ‘’Onlar o kadar çok kurşun attılar ki, iki hamile kadın bebeklerini düşürdü’’der. Kadı efendi çok korkar, çünkü suç çok büyüktür. Olayı örtbas eder. Osmanlı döneminde de kadınlar bu konuda kendilerine karışılmasını istemezlermiş. Dul olmaları, kocaların savaşta olması, geçim sıkıntısından dolayı fazla çocuk onların en büyük sıkıntısıymış.
Bu konuda size daha geniş açıklama verebilmek için internet de biraz araştırma yaptım. Osmanlı arşiv belgelerinde ıskat-ı cenin, nüfusu büyük savaşlarda ve öldürücü hastalıklarda çok zayiat verdiği için, İslam nüfusunun arttırılması gerekçesiyle yasaklandığı şeklinde geçmektedir. Nüfusun azalması demek, fetih edilen yerlerde kurulacak şehirlerin azalması demekti. Tanzimat Fermanı’ndan önce padişah emriyle kürtaj önlenmeye çalışılırken, yardım edenler cezalandırıldı. Tıbbın babası sayılan Hipokrat, hekim andında; hekim adaylarına “kadınlara çocuk düşürmek için vasıtalar temin etmeyeceğim.” diye yemin ettirirdi. Osmanlı’da ıskat-ı cenininin yasak olduğuna ilişkin en eski belge, 1766 tarihlidir. Daha sonra 1789’da Sultan III. Selim çocuk düşürmesine neden olan ilaçların hekimler ve aktarlar tarafından satılmamasına dair ferman yayınladı. 1838’de II. Mahmud’un, çocuk düşürülmesinin önüne geçmek için ferman verdi.
2002 yılında Kebikeç dergisinde Selçuk Akşin Somel’in yayımladığı 1827 tarihli belgeye göre ıskat-ı cenin ile uğraşan kadınların engellenmeleri ve cezalandırılmaları konusunda önemli bir örnek yer aldı. Divan-ı Hümayun’dan saray Başkatipliğine gönderilen belgeye göre, İstanbul’da yaşayan Yahudi kadınlardan “katil ebe” denilen İlya Makzi ile iki yardımcısı, uyarıldıkları halde çocuk düşürmeye devam ettikleri ve ibret için üçünün birden Selanik’e gönderildikleri belirtilmektedir. Tanzimat Fermanı’ndan sonra da 1858’deki ceza kanunnamesindeki hükümlerle ıskat-ı cenin yasaklandı. Yasaklama kararına rağmen ıskat-ı cenini uygulayanlar ve yardım edenler için hem para cezası hem sürgün hem de kürek cezaları getirildi.
Kur’an-ı Kerim’de İsrâ suresi 31. Ayette “Fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin, onlara da, size de biz rızık veriyoruz. Doğrusu onları öldürmek büyük bir günahtır.” buyurulmaktadır.
Araplarının cahiliye devrinde yaygın bir uygulaması olan kız çocuklarını diri diri toprağa gömme adetlerini yasaklamakla ilgili olarak indirilmişse de ayetin geniş anlamıyla kürtajı da kapsadığı düşünülmektedir.
Şahika Öner
Kaynaklar: Şule Türker & Dr. Mahmut Tokuş
|