Siz hiç, bahçedeki bir teneke leğende yıkandınız mı ?. Yazın en sıcak günlerinde, üstelik sizi köpüklere boğmuşken anneniz, bahçe kenarından geçen komşuyla sohbet etti mi ?
Sanki leğende yıkadığı siz değildiniz de, çamaşırlarınızdı. Hortumun bir ucunu tutuşturdu mu elinize ? sevdiği komşusuyla sohbet ederken. Benim çok oldu. Hemde bütün yaz. Üstelik sırada bekleyen kardeşlerim bile vardı. Tabiî ki, sadece ergen olanlar, banyo denen o daracık yerde yıkanırlardı.
Nasıl da severdim üstelik bu leğende yıkanmaları. Bu yaşımda bile bunları anımsadığımda dudak kenarlarım kulaklarımı ziyaret eder. O zamanlar utanma bilmezdik. Şimdide de utanmıyorum o zamanlarımdan. Öylesine güzeldiler ki.
Kum tepelerinin üzerinde oynamışsınız, donunuzun içine kadar dolmuş kumlar, parmak aralarınızı hiç hesaba bile katmayınız. Adeta katran karası. Anneniz bağırmaktan yorgun düşmüştür adınızı. Sondan bir önceki bağırışında , yiyeceğiniz dayağı düşünüp zar zor ayrılmışsınızdır arkadaşlarınızdan. Sabah tekrar kavuşmaya sözler vererek.
Bahçe kenarından atlarsınız içeri, ayağınızdaki tuhaf ayakkabılardan biri mutlaka dışında kalmıştır bahçenin. Tam tekrar uzanıp alacaksınız, bir el tutar yakanızdan, paçanızdan. Bu ne haldir. Hiç mi utanmıyorsunuzdur üstelik. Tamircinin yanına verileceksinizdir ilk tatilde muhakkak. Umursamazsınız. Yine diğer taraftaki ayakkabıdadır aklınız. Zorla çekiştirilip, leğene doğru konuşlandırılırsınız. Tek donunuz kalana dek üzerinizdekiler bir kenara atılır, silkelenerek. Ve tabiî ki anneniz tarafından söylenerek. Az sonra gelecektir mutlaka babanız. Ve bir yanda hazırlanan sofranın derdindedir ananız.
Hortumun bir ucu tutuşturuluverir elinize, musluğa doğru yürürken tellak başı ananız. Nasıl olduğunuz anlamadığınız bir yıkama şeklidir bu. Önce bir güzel kese yapılır, kızarırsınız, yüzünüz gözünüz tanınmaz hale gelene dek ovuşturulur keseyle, söylene söylene. Siz, hala bunu oyun sanırsınız. Bakmazsınız teninizin renk değiştirdiğine. Sonra köpükleme bezi denen bir bez vardır, bir güzel köpüklenirsiniz yine o teneke leğende. Hemen oracıktaki kiraz ağacına asılan havluya uzanırken anneniz, bir yandan seslenecektir diğer kardeşinize.
Havluya sarındığınızda; tam oh be bitti diyeceksiniz, bir elinde pamuk, bir elinde kolonya ile gelir yine baş tellak. Bitmemiştir arınmanız. Bir güzel kolonyalı pamukla da ovulursunuz. Yüzünüz şeftali gibi olmuştur artık. Pıtrak pıtrak. Gözlerinizin akı bile kırmızıdır, almıştır sabundan nasibini.
Bir güzel giyersiniz, kız , erkek fark etmez, çizgili Gaffur pijamalarınızı. Sonra neden olduğunu hala çözemediğiniz bir sıhhatler olsun faslı yaşarsınız. Tek tek elini öpersiniz büyüklerinizin. Sıhhatler olsun sözünüzü alırsınız. Sonra tabiki sofradaki yerinizi.
Bu seramonileri çok özledim ben.
Eğer bir teneke leğende her gün yaşanan bu ayini yaşamadıysanız çok şey kaybetmişsinizdir derim.
Şimdi evimdeki kocaman küvete, her daim akan sıcak suya baktıkça, o günleri özlemle anıyorum. Hala çözemediklerim tabiki var. Onca çocuk, onca zorluk, onca oyun arasında her akşam bunlar neden yinelenirdi acaba. Ve neden onca mutluyduk. O zaman mı masaldık, yoksa şimdi yaşadıklarımız mı uyduruktan bir hikaye.
Hala evlerde kocaman sofralarda ailece mi yeniyordur yemekler acaba. Hala babalar mı başlar ilk önce çorbaya. Ve her yemek bitimi o söze gülünüyor mu bazı evlerde. “biz yedik Allah artırsın, sofrayı annem kaldırsın” sözü hala komedi niteliğinde mi. Keşke diyorum bazen, çeyiz olarak yeni evlenenlere bu adetlerden verselerdi. Ve her evlenen bilseydi ki, aile olmak demek, kimin hangi filme gittiği demek değil, kimin hangi marka rimel kullandığı değil, hatta kimin arabasının kaç model olduğu değil. Ama galiba aile olmak, çorbaya ilk kaşığı atan bir baba nın olması. Ben hala büyümedim mi yoksa. Ya da yaşlanıyorum da geçmişe mi özlem duymaktayım. Her ikisi de olası aslında. Bir yanımız hep büyümez, bir yanımız sürekli yaş alır. Hemde hangi yaşta olursak olalım.
Şimdi şeytan diyor ki, at kendini dışarı, önce bir güzel boya gökkuşağını, sonra da her eve, çorbaya ilk kaşığı atacak bir baba yolla. Hatta daha da ileri git. Her evin bahçesine bir leğen ekle. Ver hortumu da en çok söylenenin eline. Sonra da uzaktan izle.
Sanmayın ki bunlar yalan, sanmayın ki bunlar masal, bunlar yaşadığım en güzel gerçekler. Sabun kokusu hala yakıyor genzimi, ve hala o çorbanın tadı var damağımda.
Bırakın geçmişi anmayı, boşverin moda deyim “nostalji” leri. Geçmişinize sıkıca sarılın. Hiç terk etmiyor bizleri. Tek bir soğan cücüğü ise yemeğiniz, onu aile denen, ailem gördüklerinizle yiyiniz. Ve her yemek sonrası, bilindik tüm komedyenleri bir kenara atıp, o söze gülün. Bir kez deneyince gerisi geliveriyor zaten. Bağımlılık yapıyor mutluluk.
Ramazan duası gibi olacak ama, ben özledim teneke leğenleri ve birlikte yenen yemekleri. Ne dersiniz, dener misiniz ?. ah unutmadan söylemeliyim. Ben hala çekirdek ailemle böyle yaşamayı sürdürmekteyim. Peki. Ben nerede miyim.? Hemen yanıbaşınızda canım. O kadar uzaklarda aramayın. Bir kapı zili kadar yakınım. Sizleri geçmişime de beklerim….
Sevgimle,
Melekkk
|