Uykusuz gecelerin sabahına sakladım seni. Düşüncelerimi arındırdım senden, sevdiğimi unutturdum kendime. Sakladım seni sabahlarıma, nasıl ki kavuşulmuyorsa, öylesine saklanabilirdin de. Beklemiyorum artık ne zaman geleceğini. Bana ne sanki gelmeyeceğinden. Aynı yerde beklemiyorum artık, haberin olsun. bıraktığın yerde yoruldu zihnim.
Yeni sabahlar lazım bana, kavuşulmaya dair. Bildiğim duaların hiç biri getirmiyorsa seni, en iyisi artık dua felan da etmemeli. Nasıl denk gelirse öyle yaşamalı zamanı. Hesaplaşmalardan uzak. Kaç ile kaçı topladıysam “sen” etmedi. Bölünen yalnızca gece…. Ufuklarında sabahlar olmalı artık şehrimin. Doğmayacak nasılsa senin güneşin.
Unutmamak lazım, güneşin doğmadığı yerde de yaşanır. Battığında ölünmüyor ya. !!!
Erken kapanıyor artık gözkapaklarım, yollarını beklemenin anlamı kalmadı. Yol dediğin nedir ki. İki tarafı ağaçlı bir sert zemin. Bana denizler gerek artık. Ucu bucağı olmayan. Varsın Ege kokmasın, Varsın Akdeniz e akmasın. Ama deniz gerek. Deniz. Enginlerinde batacağım.
Nereden doğarım biliyorum ben artık. Hangi yolları yürürüm yalnız, yolun sonunda kavuşacağım sen değilsen, sana ne. Susmuyorum artık. Susmayacağım da. Nasıl ki büyük savaşlar çıkmış suskunluktan, ben en kocaman sesimle bağıracağım “barış” a. Ve kocaman kavuşmalara.
Sen mi ? bence sen kaderim dediğin, değiştirmeyi düşünmediğin geçmişinle kal. Unutmadan söylemek istiyorum sana. Ufacık bir dost sözü. Kader değiştirebildiklerimizdir aslında. Yol ayrımına bile gelmemişsin ki sen. Sadece sert bir zeminden ibaretsin. Neresinden bakarsan bak. Bozuk bir asfalt….
Madem ki ayrılacağız, bendeki bilyelerini al. Çocukluğum bilyelerin olmadan da kalıyor benimle. Saçlarımdaki akları unut, şirin örgülerim var. Ve hala çocuk…. Üzerinde renk renk tokalarım, saçlarıma, senden daha gerçek dokunan.
Dokunmadan da yaşanırmış sevdalar, hadi ordan. !!!!
Ben artık erenlerin mekanındayım, ben artık senin olmadığın zamanlardayım. Sanma ki küskün, sanma ki üzgün. Ben artık yeni bir bende beden bulmuşken, yeni baharlardayım.
Kim kırdı seni söylesene, kim incitti bu kadar, tek bir fiske bile edilmemişken, kim bastı o incecik dallarına. Sen ki bir söğüt kadar alçak gönüllü, söğüt ki bakmaz gölgesinde ne çok adam barındırdığına, yine de eğer başını bir tevazuyla.; hayata öyle bakıyordun işte sen de. Gölgende koruduklarını kollardın, asla ben olmadan duramazdınız buralarda demeden.
Geçmişin tüm acılarını tek bir insana yüklemek niye, masumun ne suçu var ki, seni sevmekten başka, yapma yazıktır, günahtır. Günah varsa eğer, bu günahın bedelini ödeyemezsin.
Bırak tanrı aşkına, neyin geçmişi, neyin hesaplaşması bu, biri çıkmış karşına, kırmışsa bir bir dallarını, köklerin var. Köklerinle sarıl toprağa. Bir filiz daha vereceğini unutma. Her kırılan dalın ardından bir çok taze filiz gelir dünyaya. Şaşarsın.
Ayrık otlarını da mı görmedin. Nasıl sıkı sarılırlar toprağa, bir tarlayı yok edecek kadar güçlüdürler, neresinden bir dal kırılsa bir diğer tarafından inatla sürgün verirler.
İşte öylesine sarıl köklerine. Korkma. Geçmişi unut demiyorum sana, sadece bir anı olarak sakla. Ve hayatına giren yeniye, eski dal kırıklarının suçlarını yükleme.
Dallarım kırılmış, küsmüşüm hayata deme. Ne ilgisi var. Sen değil misin geride kalan yine de.
Kırılan her dalda kırılmasın umutlar.
Sevgimle,
Melekkk
|