Nasıl güzel bir kadındı görseniz. Bir kirpikleri vardı vallaha da billaha da aha şuralarına kadar değiyordu. Gözlerini açtığında kaşlarına değerdi. Kapattığında neredeyse panjur gibi örtecek kadar gözaltlarındaydı. Siyah, kıvrık, bak bak doyamazdınız o kirpiklere.
Gözleri karaydı. Bana boncuk gibi gelirdi. Yüzüne bakmayı çok seviyordum. Ticen abla nın. Gözlerini açıpta yüzüme diktiğinde ağlamasını beklerdim. Bir anda ağlayacaktı gözleri. Göz pınarlarında bir boncuk damlası hazırdı her zaman.
Hüznü bilmediğim zamanlardı. Hüzündü belki de gözlerindeki.
Aman allahım bir burun. Böylemi güzel olurdu. Konuşurken sevişiverecek sanırdınız. Oracıkta sevişiverecek gibi. O küçük burun delikleri açılıp kapanırdı. Ufacık değildi aslında burnu. Hafifçe bir kamburu vardı burnunda, ucu yukarı kalkık ama uğur böceği kadar küçüktü burnundaki delikler. Dedim ya sevişiverecekti ansızın gibiydiler.
Dudakları hep mi kırmızıydı anımsamıyorum. Dış hatları vardı dudaklarının bir çizgi çekilmiş gibi. Sabahın erken saatlerinde bile bu çizgi vardı. Alt tarafı dolgunca üstü ise hafif yukarı meyilli bir dudaktı onunkisi.
Baktıkça bakasım gelirdi.
Çok uzun sayılmazdı aslında boyu. Olsa olsa benim kadardı ancak. Kısadan biraz uzun. En kapalı giysisinde bile göğüslerini hissederdiniz. Özgürdüler bildim bileli. Ama oynamazlardı nedense hiç yerlerinden. Bir erkeğin elleri sıkıca tutupta yukarı kaldırıveriyordu sanki bedeninde.
Bir kalçaları vardı ki aman aman. Yürürken bir rugan iskarpinle yürürdü adeta. Çelik yüksek topuk iskarpinle yürür gibi dolanırdı ortalarda.
bir binanın bahçesine bakan evinin önünde yere attığı bir bez kilimde otururdu her geçtiğimizde. Mutlaka ses ederdi kim geçerse geçsin. Hadi gelin derdi yaprak sardım bugün. Yada köftesi vardı mutlaka ikram edilecek, en kıtlık zamanlarda.
Bayılırdım onun sabahları o kilimin üzerinde bir kasede bol kimyonlu ve kekikle, biraz kırmızı biber serpilmiş. Zeytinyağ kokulu zeytinlerine.
Çok bilirim. Sabah evden kaçıpta bakkal Mehmet ten kapıverdiğim ekmekle onun yanında olmaya. Bandırdıkça ekmeğimi etrafa saçılan yağlara aldırmazdı. Güzelce doyur karnını derdi. Ama biraz boşluk bırakta evde aç gibi yap. Mutlaka tembihlerdi. Sakın annenlere söyleme bana geldiğini de.
Çocukça bakardım yüzüne. Ve söylemezdim annemlere nedense Ticen ablada yediğimi.
Bir çamaşırlarını asışı vardıki görmeliydiniz. Kar gibiydi. Çivit kokardı çamaşırları. Hele o evi yokmu. Girdiğinizde içeri bir temizlik kokusu sarardı burnunuzu. Doyamazdım orda olmaya.
Mahalleli gizlice onu konuşur dururdu.
Annelerimiz korkardı onun adını söylemekten. Ağabeylerimiz gizlice konuşurken Ticen ablayı, ağızları şekilden şekle girerdi. Bazen oturdukları odaya gider. Saklanırdım sedirin altına ve dinlerdim maceralarını. Büyük erkek kardeşlerimizin konuştuklarını anlardım anlamasına da Ticen abla yla ilgisi ni çözemezdim bir türlü.
Evin erkekleri yasaklamışlardı o eve doğru gidilmesini. Sıkı sıkı tembihleniyordu anneler, evdeki kızlar, o kadının evinin önünden geçmek yasak.
İyi de tüm bunlar neden.
Bir sabah gene aldığım ekmekle bahçesinden giriverdiğimde. Ticen abla yı bulamamak ağlamaklı yaptı beni. Kapı aralıktı içeri doğru seslendim, çıkmadı. Camdan bakmaya çalıştım, yoktu, göremiyordum. İçeri doğru adım adım girmeye başladım. İzinsiz giremezdik ya kimsenin evine. Bir yandan girmeye çalışıyor, diğer yandan geri dönme planları yapıyordum kafamda. Çok ayıptı başkası bize gel demeden evine girmek. Kendime engel olmak istemiyordum. Korkuyormuydum acaba. Hayır ben Ticen Abla' dan asla korkmamıştım. Ne gizlice sabahları gidip zeytin yemeğe korkmuştum. Nede onun bana anlattıklarını dinlemeye. Öyle güzel konuşurdu ki zaten. Ben kocaman olurdum onu dinlerken. Çok okumalısın derdi, mutlaka bir bileziğin olacak kolunda. Paranı kendi cebinden çıkaracaksın derdi. Anlamazdım ama olur derdim dediklerine. Bir dolu kitap alırdı bana. Gel istediğin zaman oku derdi bunları.,Sefilleri ilk okutan oydu. Bir dolusunu ilk ondan okumuştum.
Evin içinde ilerlerken bunları düşünüyordum bir yandan.
Yatak odasının kapısında onu gördüm. Siyah bir bluz vardı üzerinde yakası yırtık. Ve bir de elde dikilme bir basma etek. Dizlerinden kanlar akıyordu. Dudağının kenarı yırtılmış. Kaşından damlayan kan ağzının kenarlarından iniyordu.
Ağlamıyordu. Ticen Abla ağlamıyordu. Acısı yoktu sanki. Korkma dedi, bir şey yok. Düştüm yataktan sabaha doğru. Bir duygu inanmamı engelliyordu.
Bir anda büyüdüğümü hissettim. Gözlerimizle konuştuk. Mutfaktan kolonyayı aldım önce. Sonrada yatak çarşafınının kenarından yırttık birlikte. Bir sanatçı titizliğinde unutup çocukluğumu ve aklıma korkmak gelmeden. Birlikte sardık yaralarını. Karşı evden annemin beni çağıran sesi geldiğinde. Git şimdi dedi. İstersen gelirsin gene. İyiyim çok iyiyim hemde.
Yüreğim onda kaldı, eve geldiğimde. Gidemedim o gün tekrarında. Unutmadım ama gidemedim.
Akşam olduğunda annem anlatmaya başladı kocasına. Biliyormusun dedi şu Ticen var ya ne kadınmış bey. Sevdalanmış birine, Bursa ' dan kaçıp peşine gelmiş sevdalısının. Adam evini tutmuşta tutmasına da. Hep hatırlatmış ona eski günlerini. O çalıştığı genelevden onu kaçırırken verdiği tüm sözleri unutarak. Sadece sevdasınla olmak istemiş oysa hep o. Kendi bildiği geçmişi, onu çekip almış çevresinden. Bilinecekmiş gibi.
Ve adam burada evlenmiş AHLAKLI bir kadınla. Doğru ya Ticen Abla nede olsa yosma. Seviyorum demiş adamına. Seni seviyorum sadece. Ama mademki gittin başkasına. O zaman bana elveda.
Bu elveda sonu olmuş Ticen Abla ' nın. Sabaha dek süren dayaklardan alamamış hızını sevdalısı. Önce çekip gitmiş. Döndüğünde karşısında hala ayakta gördüğü kadın onu çileden çıkarmış besbelli. Tek kurşun, evet tek bir kurşun yetmiş Ticen Abla'ya….
İçimdeki çocuğun ilk keşkesiydi bu. Onu bırakmasaydım.
Benim için Ticen Abla yı tanımak onur du. Çocukça keşkelerim zamanla yerini bir minnete bıraktı. Ve iyikide dedim. Tanıdım seni. Yosma Ticen Abla.
|