Küçük kasabamızın köhne iskelesinden adaya kalkan motoru bekliyorduk. Elimizde bir Çingen sepeti dolusu erzakla. O zamanlar kadınlar pek çalışmazdı. Ev kadınıydı tüm mahalle. En güzel işleri çocuklarını yetiştirmek. Kocalarının işten dönüşünü beklemekti herhalde.
O yüzden bu gezmelerin öyle belli bir günü ayı olmazdı. Ne zaman bir zeytinyağlı yaprak sarılsa anlardık ki ya ada ya gidilecek motorla. Ya da Yakacık a çıkılacak bulunan ilk arabayla. Şu anda en fazla 15 dakikamızı alan o yolculuklar o zaman pek bir uzundu nedense. Uzun du uzun olmasına da bizim neden hiç acelemiz yoktu. Yorulmazdık yollarda nedense böylesine.
İskelede beklerken amip misali çoğalmaktaydık. Ah işte çok sevdiğim Eleni de geldi. Annesi Helen teyze yumurtaları nasıl soğan kabuğu ile boyadığını anlatıyordu anneme. Birazdan da Rojin teyze gelecekti. Şimdiki gibi isimler değiştirilmez. . Rojin e reyhan. Helen e hülya denmezdi.
Hemen evimizin yakınındaki kilise de temizlik yapan Magri teyze de bağırarak bize doğru koşuyordu. Aman ha bekletin motoru yoksa midye dolmamdan tadamazsınız ha diye . arsız oğulları da yanlarında. Bu .çocuklara arsız dediğimde her defasında annemden çimdik yerdim. Ama tutamaz çenemi yine derdim. Arsızlardı işte. Hemen gelir elimi tutarlar. Beni korumaya kalkarlardı. Ne zaman bir ağacın tepesine çıksam büyük oğlan sabırla çıkar. Elinde sevdiğim değnekli horoz şekeri ile her defasında bıkmadan beni kandırır ve kucağında indirirdi. Bir bırakmazdı beni şöyle ağız tadıyla ağaçtan düşmeme izin vermiyordu. O yüzden hiç sevmezdim onBiraz daha büyüyüp biz kızların memeleri sertleşmeye başladığında da o arsız oğlanlar hep peşimizde oldular. Ne zaman bahçe sinemasına gitsek, yanımızda bitiverirlerdi. Ve kimsenin yanımıza sinsice yanaşıp da bizi kandırmalarına izin vermezlerdi.
İstanbul’ un Anadolulusu olan bizler asla sevdalanamazdık bu oğlanlara. Aynı avluda, bir koca leğende yıkanırdık. Ve biz kardeştik.
Eh işte motor un sesi duyulmaya başladı. Dalgalar la geliyordu hemde. Yanaşmasını bile beklemeden kendimizi atıveriyorduk motora. Genellikle bir amca olurdu ya da bir büyük abi. Ve bizi özenle bindirirdi. Annelerimizin ellerini tutar motora çekerdi. Peki biz o zamanlar bu el ele tutmaları neden kanıksamıştık ta. Şimdi bir göz temasında bile korkuyorduk.
Kirlenen gözlerimizdi de, kirlenmeyen bedenimiz miydi o zamanlar. Biraz daha büyüdüğümde bunun ayırdına varmıştım. Biz henüz kardeştik . hepimiz hemde. O yüzden di ki ne eller kirletiyordu bizi. Ne yan yana gezmeler. Ne açık hava sinemalarında öpüşmüştük biz kardeşlerimizle. Ne de tenhalarda buluşmuştuk.
Ada ya vardığımızda ne var ne yoksa hepsi serilmişti. Annelerimizin hazırladığı sofralara dokunmadan iç donlarımızla denizdeydik. Araba lastiği şamrel en büyük ağabeylerin elindeydi hep. Aman ha maazallah açık denizlerde olmadık olurdu babından.
Saygıyla anıyorum şimdi o adları. Asla geldikleri yer ile adları anılmayan. Ama aynı mahallede bir büyük aile gibi yaşayan o dostlarımı anıyorum şimdi işte. Rahmet ve saygıyla yok olanları. Gülümseme ile anıyorum.
Çocukluğum ve hatta gençliğimin o en güzel yaşlarında bile. Ne insanların nereden geldikleri önemliydi. Ne dilleri ne dinleri. Aynı dönemleri yaşadığımız dostlarım anımsar mutlaka. Biz henüz kardeştik….
Eğer biz birbirimize sevdalanamıyor isek. Bu ayrımlardan değildi sevdalanmamalar. Kardeş olduğumuzdandı sadece.
Çevrenize bir bakın. Şu anda bir bakın, hadi büyüdük ve görebiliyoruz. Nedir bu ayrım. Neden Eleni nereden geldi , neden Heje Teyze nin mezhebi. Bize ne bunlardan. Biz el ele büyümedik mi. Aynı avlularda aynı leğenlerde yıkamadımı bizi birbirimizin annesi. Hatta süt bile emmedik mi birbirimizin anasından. Kirlendik. Hadi yine aynı leğenlerde birlikte yıkanalım. Ve biz yine kardeş olalım. Yine komşumuzun oğlu bizi korusun kötülüklerden. Yine ekmek yoksa evinde, gelsin masamızda doyursun karnını Eleni.
Bir boşluktayız. Boşluğu dolduracak tek şey sevgi. Hadi şimdi bana uzat elini. Sıkıca kavra. Ve yine bekleyelim kıyıda köhne iskelelerde bekleyelim motoru seninle.
Kardeşliğe.
Melekkk
|