Nasıl bir adamdı bu.? Sokağın başında, ellerinde kocaman fileleri görür koşardım.
Ayağımda , yılın modası olmayan naylon benzeri terliklerle. O zamanlar bulabildiğimiz en güzel şeydi galiba onlar.
Ufacık ayaklarımla zıp zıp zıplar, bir an evvel aldıklarına ulaşmak isterdim. O dev gibi adamın ağır adımlarına yetişemeden, yine filelerden biri boşalmış, diğeri yarılanmış olurdu.
Mahallenin Esat Dedesi, benim ise babamdı o adam. Fileleri asla tam dolulukta eve getirmeyi beceremeyen.
O zamanlar; sokak aralarında, henüz arabalar icad edilmemiş olduğundan ezilme tehlikem hiç olmamıştı. Ama her defasında aynı finali ezberlemiştim. Babamın boş filelerinden birini alır, diğer elimle elini tutar. Evin önüne gelir gelmez de bırakır kaçardım.
Ve ardından; annemin mahalleyi inleten sesi gelirdi. “Haydi çocuklar Esat Dede geldi. Yemek hazır”. Öylesine alışmıştım ki bu söze. Ondan bahsederken Esat Dede derdim bende. “Kimin kızısın bakalım sen ufaklık” dediklerinde başımı onurla havaya diker “Esat Dede nin “ derdim.
Zorla sokaktan bizleri toplayan anneme inat, o hep sakindi. Bizi asla uyurken değil, uyanıkken severdi. Kucağına oturup bir şeyler sormaya başladığımızda bir şekilde lafı sokar, elimize bir sarı yirmibeşlik tutuşturur,“yarın falancanın oğlana dondurma ısmarla” derdi. Ya da “evdeki meyvalardan en iyilerini seç hanım” derdi. “O oğlan pek çelimsiz geldi gözüme. ailesini incitmeden veriver eline.”
Ne kadar büyüdüysek de bir elmayı yalnız yemememiz gerektiğini ilk ondan öğrendik. Hangi kalabalıkta olursak olalım, önce yanımızdakine biraz vermeden bir ekmek kırıntısını atamadık ağzımıza.
Beni , sarı defter ve ucu jiletle açılan kalemle tanıştıran babama. Ve tüm babalara kutlu olsun bu gün. Nerede olurlarsa olsunlar, adımızın yanındaki adlarınla onur duymak, gücümüze güç katıyor.
Adını taşımaktan onur duyduğum Esat Dede’ ye.
Sonsuz hasretle,
Melekkk
|