Sen kalk şehrin en işlek caddelerinden, güneyin; o hiç bilmediğin şehrine git. Üstelik her gün biraz daha kıvırdığın eteğine inat, bir kız lisesine başla. Uzun önlükler, saçları iki yana örülmüş beliklerle.
Belik in anlamının saç örgüsü olduğunu ilk kez orada öğrendim. İlk günler nasıl bir acı veriyordu bu durum, nasıl ağrıma gidiyordu anlatmam çok zor.
Zaman içinde beliklerimi ve beyaz yakalı siyah önlüğümü sevmeye başladım. Kız lisesinin kocaman demir kapısından içeri adım attığım anda uçuyordum havalara. Yatılı kalan kızların her birini, bir öykü kahramanı gibi incelemeye almıştım.
Çok sevdiğim; yüzü her zaman gülen, o tombul yanaklı kız benim için Marjorie Morningstar dı. Üzerine öykü yazmaya başlamıştım çoktan. “Köylerden birinden geliyorum okula “ diyordu.. Yatılı olduğu için evden “ kurtulmuştu.” Kolay mı, her gün tarlaya git pamuk topla. Üstelik babası koca bir “ağa. “
Paydos saatlerinde hemen yanına koşup sorardım arsızca. “haydi biraz daha anlatsana”.
“İki karısı var ağamın” demişti. “Aynı avluya bakar evleri. Anam yalnız bırakmaz yeni yetmeyi. Türlü yemekler öğretir ona, erkeği hoş tutmanın kitabını yazdırırdı haspaya”. Aşık olmuş ağası o kıza. Tutturmuş karısına “bana onu alsana”. Dayanamamış anası, bir gün “haydi demiş hazırlan, gidelim de alalım evinden garibi.”
Bitmesini istemediğim lezzetler gibiydi bu hikaye. her yakaladığımda biraz daha anlatmasını isterdim
Marjorie Morningstar dan.
Nasıl etmeliydim de o kadınları görmeliydim. Büyük şehirden gelme bir çömez olduğumdan ev halkıizin vermezdi. Mutlaka bir iki yalana başvuracaktım. Bir hafta sonu tatilinde ayaklarımı yere vura vura “ben gitmek istiyorum” dediğimde, “peki” cevabını alabilmiştim.
Marjorie için doğal gelen o yaşamı görebilme umudu beni heyecanlandırdı. Çocuklukla, ergenlik arası bir dönem için fazla meraklıydım açıkçası. Şehirdeki ailem bu merakımıbilse emin olun beni affetmezlerdi.
Kocaman avluya açılan iki karşılıklı ve kocaman odayı gördüğümde, “ayrım” ın ne demek olduğunu anladım. Marjorie nin anası; başına bir tülbent bağlamış, kendi tabirleri ile “loğtaşı” gibi kıçı olan bir kadındı. Oldukça esmer, güldükçe gülüyordu. Merhaba dediğim anda ne yapacağını, bana neler yedireceğini şaşırdı. Avluda oturuyorduk. Az geçmeden yanımıza, bizden biraz daha büyük yaşlarda bir kız çocuğu geldi. Elinde pahalıbir taş bebek ile. “abla “ diyordu diğer kadına. Kıçı kocaman esmer kadınsa yüzündeki gülümsemeyi değiştirmeden buyur etti kızı. Bana ne ikram edildiyse aynıları ona da zorla yedirildi. Sonra aralarında sohbete başladılar. Bu ilişkiyi anlamam mümkün değildi.
İşin iç yüzünü bilmesem onları ana ile kızı zannederdim kesinlikle.
Marjorie elimden tuttu, “gel “ dedi “gelin kızın odasına gidelim” O yıllarda ülkemizde bu tür oyuncaklar,sadece Alamancı ailelerde olurdu. Bir dolu taş bebek, bir dolu süslü araba, bir de; markasını net olarak hatırladığım bir radyo. Yatak örtüsünün süsünden yatağın kendisini görmek mumkun değildi. Odadaki koku, o zamanlar bile bana pahalı gelen bir kokuydu. Ucuzu ne demekse artık. !!
Üzerinden yıllar geçti. Hala kararsızım. Bu iyi bir anımıydı, yoksa kötü mü.? Peki ; ne demekti ? iyi ve kötü. ? hala hayranlık duyduğum tek konu ise; insanların birbirine olan hoşgörüsü idi. Gereksiz miydi? Onursuz muydu? Bilemiyorum inanın.
Tek bilmek istediğim; insanların bir zamanlar en olmadık yer ve durumlarda bile birbirlerine duydukları bu hoşgörünün nedeni acaba o “ADAM” lar mıydı. Sakın ha bu durumu savunduğumu sanmayın. Bu konularda tek söz etmek bile bunca bilgisizliğimle asla idi.
Konunun beni ilgilendiren tek yanı ise; kadının, onca ezilmişliğine karşın, bir başka kadın karşısındaki tavrıydı. Vurmuyordu, kırmıyordu, içinde kopan fırtınalara rağmen aynı mekanda yaşıyordu.
Eğri ve doğru kavramlarının dışındaydı bu durum.
Belki de; sonrasında yaşanan, ardında durulmayan kaypak ilişkilerden daha güzeldi o zamanlar. Belki de o adamlar, adamdılar kimbilebilir. ?
Hala benzerleri yaşanmakta eminim, hala bir yerlerde bu kadınlar ve adamlar var. Tek değişen ise, birbirlerini yaşatmamak için verdikleri çaba. Ve hala erkeğin sözünün kanun olduğu bir yerler duruyor.
Zaman, bize doğru ve eğri kavramlarını ara ara sorgulatıyor. Ve olaylar, durumlar karşısında bu kavramlar iç içe giriyor. Durumların içinden doğruları alıyorum cımbızla ve eğriler ortalarda kalıyor.
Her şeye rağmen, KADINA, (gerçek yerini bulacağına)
Sevgimle,
Melekkk
|